Anneme işsiz olduğumu söylemeyin, o beni müdür sanıyor!

Haberin Devamı

Herkes annesinin karnından “müdür olmak”, “en güzel unvanı kapmak”, “en bol sıfırlı maaşları” almak için mi doğuyor bu memlekette?
Kimse kızmasın ama “işsizlik” kadar büyük, önemli ve trajik boyutta bir sorun daha var Türkiye’de: “İş beğenmeme”. Çok hoşuma giden bir ‘nerelerden nereye’ öyküsü anlatayım önce:

YİĞİT’İN ‘DOLU DİZGİN YILLARI’
Anne-babası, 21 yılın ardından boşandığında Yiğit 10 yaşındaydı daha... O annesiyle kaldı.
Evin erkeği oydu ya artık, görme problemi yaşayan annesine destek olmak için elinden geleni yaptı; hem okudu, hem çalıştı. Bakkal çıraklığından, film figüranlığına kadar pek çok iş yaptı.
15 yaşında, İstanbul Ataköy’deki Galleria’da tezgâhtar olarak çalışmaya başladı. Lise 2’deydi...
Öğlen 1’de okuldan çıkıyor, 2’de işe giriyor, saat 22.00’ye kadar da orada kalıyordu...
18’inde hem üniversite öğrencisi, hem de tezgâhtar olarak işe başladığı Mudo’nun mağaza müdürüydü; 20 yaşında ise insan kaynaklarının başında.
Üniversiteyi ucundan bucağından takip ediyor, geceleri kısa öyküler yazıyordu. Birden bire işi bıraktı.
D&R mağazalarında kısa süre yöneticilik yaptı.

Kavak Yellerİ Dönemİ
Universal Müzik Türkiye’ye satış sorumlusu olarak girdiği işte, kısa süre sonra ‘ürün müdürü’ oldu.
Pek çok ünlü sanatçıyla çalıştı, onlarca albümün çıkışında, pek çok klibin yapımında önemli rol oynadı.
Askere gitti, geldi; döndüğünde “Sınav” adlı filmin hem öykü, hem de senaryosunu yazdı...
Ve ardından diğerleri geldi.
Yiğit, Kavak Yelleri’nin ilk 2 bölümünde senaryo danışmanıydı. Kavak Yellerini efsane haline getiren sonraki 34 bölümü de o yazdı...
Pinhani’yi, Kavak Yelleri’ne kazandıran da oydu.
Şimdi başka bir dizinin senaryosunu yazıyor Yiğit Güralp. Hani şu atv’de, “reytingi çok yüksek değil” diyerek kaldırılan ancak “izleyicilerin tepkisi üzerine” TRT’de yayınlanmaya başlayan Doludizgin Yıllar’ın...
Su gibi bir kariyer öyküsü değil mi?
Etkileyici ‘ara namelerini’ atlayıp ‘dan dan’ anlattığım bu hayatın kahramanı Yiğit Güralp (fotoğrafta) şu anda 31 yaşında.
Oysa şu günlerde orada burada ‘zehir gibi’ pek çok gençle tanışıyorum, 24-28 yaşları arasında... Ama iş tecrübesinde yolun başında. Zekiler, teoride iyiler; eğitim, yabancı dil dersen süper... Çalışmıyorlar.

ŞİŞİK EGO’LAR - HAVALI CV’LER
Üniversite, master, doktora, yan eğitimler... İnsanlar bir bilgisayar oyununda ‘bonus’ kapar gibi okuyor, bu süreçte yaş ilerliyor, egolar şişiyor, CV’lere yeni satırlar ekleniyor. Ancak iş tecrübesi edinememiş olan ‘zehir gibi’ gençler bir süre sonra hiçbir işi beğenmiyor.
Tecrübe edinmeden bilmişlik taslayanlar, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar kadar ‘sinir bozucusu da yok’.
Köylünün milletin efendisi olduğu yılları çoktan geride bıraktık malum. İnsanlar tecavüzden, dayaktan, kötülükten, hileden, rüşvetten utanmıyor, ‘çalıştığı işin niteliğinden’ utanıyor.
Çünkü bu ülkede herkes birer jüri üyesi, herkes kendine bakmadan başkalarına puan veriyor.

BİR AN ÖNCE ATIL HAYATA
Oysa en azından gençken utanmamak, sıkılmamak, risk alıp ‘en başından başlamak’ gerekiyor. Birçok kapıyı açıp bakmak, gerekirse her odada biraz oturmak, oradan edinilen tecrübelerle yeni kapılar açmak daha iyi oluyor.
Toplam kaç yıl yaşıyoruz ki, bunun neredeyse yarısını kendimizi o hayata hazırlayarak ya da aslında ‘hayattan kaçarak’ geçiriyoruz.
Gençken alınan ‘kırıklar’ daha kolay kaynıyor. Hayata bir an önce atılan, ‘tempolu koşularla’ çok yol alıyor... Hem hayatta sırf hazırlanarak başarılı olunmuyor... Belki bu yüzden Yiğit’in hikâyesi ya da babasının “500’ü beğenmezsen, 500 de kendin harcar, 1000 kaybedersin” sözü çok hoşuma gidiyor.

İşte en ‘gıcık’ üç klişe cümle
Geçtiğimiz hafta BBC’nin yaptığı bir anket üzerine “Sizi en fazla rahatsız eden klişe ifadeleri bana yazın” demiştim. Onlarca elektronik posta arasında pek çok ilginç yanıt var. Ama hemen hemen tüm listelerde yer alan üç klişe ifade dikkat çekiyor... İşte onlar...
1- Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
2- Kendine çok iyi bak (“Kendine çok ama çok iyi bakıyorsun tamam mı?)”
3- Ben sana geri dönücem / Biz size döneriz.
Bu ‘yemek’ çok su kaldırır, değil mi?