Avrupa Birliği kurumlarından Eurofound, bu yıl 35 bin kişiyle yüzyüze görüşerek 27 üye, 3 aday ülke (Türkiye, Makedonya, Hırvatistan) ve Norveç’te "2. Avrupa Yaşam Kalitesi Araştırması"nı yaptı.
Sonuçlar AB’ye girişimizi etkileyecekse vay halimize.
Araştırmanın Türkiye açısından sonuçlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Ama yavaş yavaş, alıştıra alıştıra Türkiye’den olaylarla iç içe...
Oynatmaya az kaldı, doktorumuz nerede?
Sonuç 1: 31 ülkenin akıl sağlığını da inceleyen araştırma, Türkleri Avrupa'nın "en sağlıksızı" olarak tespit etti. Avrupa'da akıl sağlığı en yerinde olanlar % 70'le Norveçliler çıkarken en sağlıksızı % 47'yle Türkler. Akıl sağlığı sonucu % 50'nin altında olan tek ülke Türkiye... İnanamayanlara yardımcı olmak adına:
* Otobüs şoförü ‘yandaki kazaya bakarken’ otobüsü devirdi; 6 ölü. (11 Şubat)
* Bıçaklanan adamı arkadaşları, 5 dakika uzaklıktaki İzmit Devlet Hastanesi yerine "Tanıdık doktor var" diyerek Gölcük’e götürürken yolda can verdi. (15 Şubat)
* Malatya’da hırsız, çaldığı malları koyduğu yerde bulamayınca polisi aradı! (27 Şubat)
* Bartın’da 34 yaşında bir adam, ahır kapısına bağladığı kuzuya tecavüz ederken yakalandı. (13 Mart)
* 73 yaşındaki dede ineğe tecavüz ederken basıldı.
* Konya’daki bir markette avakadonun yanında ‘kullanma klavuzu’ verilmeye başlandı. (15 Mart)
Mutluluk sıralamasında sondan üçüncü!
Sonuç 2: Araştırma sonuçlarına göre Avrupalılar büyük oranda "mutlu". Avrupa'nın en mutsuzu Bulgarlar, en mutlusu Danimarkalılar. 31 ülke arasında en mutsuz 3. ülke Türkiye…
* Bursa’da 2 adam, uzun yolculukta tek kapılı arabada arkada oturan ve sürekli tuvalet ihtiyacı duyan arkadaşlarını öldürdü. (30 Nisan)
*Bursa’da bir adam, fabrikada çayına çiş karıştırıp şaka yapan 3 arkadaşını pompalı tüfekle vurdu. (3 Mayıs)
* Gaziantep’te bir adam yavru kazını yiyen kediyi pompalı tüfekle vurdu; kedinin sahibi de döner bıçağıyla adamı öldürdü (19 Mayıs).
* Adanalı seyyar lokantacı Osman Çakmak, zabıtadan kaçmak için büfesini raylı sistemle taşıdı.
Maddi eksikliği en çok hisseden ülke...
Sonuç 3: Hayatında en fazla maddi eksikliği hissedenler Türkler. Mahrumiyet indeksinde Türkler en yüksek sınır olan 5'e çok yaklaşırken, Türkleri Bulgarlar ve Romenler takip ediyor. Türkiye gelir uçurumlarının da en büyük olduğu ülkelerden biri.
* Kıyısında ‘içtiği’ Sapanca Gölü’nü ‘o kafayla’ yüzerek geçeceği iddiasına giren Ali Pehlivan boğuldu.
* Giresun’da çarpışan otomobillerde kavga çıktı 1 ölü; 2 yaralı. (15 Temmuz)
* Sarhoş olup 5 ay önce taşındığı evi kendi evi zannederek içeri giren, rahat rahat televizyon seyreden adam ev sahiplerinden yediği dayak nedeniyle öldü.
* Konya’da biri “krizde bakamadığı” gerekçesiyle cami avlusuna hamster bıraktı.
Hayat Türkleri tatmin etmiyor
Sonuç 4: Araştırmanın ‘hayattan tatmin’ maddesinde de, Türkiye sondan 5’inci! Bulgarlar 1’inci.
* Adana’da oğlunun sünnet düğününde hep aynı şarkıyı çaldıran grupla tartışan adam bir kişiyi öldürdü.
* İki komşu kadın TV sesinin yüksekliği nedeniyle gündüz kavga ettiler. Gece de eşleri kavga etti; 1 ölü.
* İzmit’te, Ahmet Üstün’ü kaçırdığı genç kızın yakınları önce dövdü; sonra da 2 saat boyunca kırmızı bez parçalarından yapılan bir dansöz kıyafeti ve topuklu ayakkabılarla mahallede ‘oynattı’. (13 Ağustos)
Yaşasın!!! Siyasete güvenimiz tam çıktı
Sonuç 5: Türk halkı hayatındaki olumsuzluklara rağmen Danimarkalılar ve Finlandiyalılar ile birlikte siyaset kurumuna en fazla güvenen millet.
Üstte bir kısmını seçtiğim olaylar dizisi birkaç sene öncesinde tuttuğum haber defterinden, Milliyet’te yayımlamıştık da bunları.. Peki kimse “Bunlar Türkiye’de olmaz, böyle şeyler yaşanmaz” diyebilir mi?
Ya da araştırmanın ‘yalan, yanlış ya da komplo’ olduğunu iddia edebilir mi? Hiç sanmıyorum.
N’olur aklınıza mukayet olun!
Okura mektup
Geçtiğimiz hafta içinde bende email adresi olan birçok kişiye bir elektronik posta göndererek, 8 yıldır çalıştığım Milliyet’ten ayrılacağımı haber verdim… Mektubum, bugüne kadar bana görüş yazan okuyuculara da gitti tabii.
Okuyucu yanıtları arasında ise o kadar güzel, o kadar duygusal, o kadar içten satırlar vardı ki…
Kimi “Gitme” diyor, kimi “Nereye?” diye soruyor, kimi de ‘yazılarım hakkında analizler’ yapıyordu. Biri de şöyle diyordu: “Birden, hiç haber vermeden gitmediğiniz için teşekkürler”… Bu yüzden bana hiç yazmasa da okumuş insanlara da söylemek istedim, “Ben gidiyorum” diye…
Bir de şunu demek istedim okuyuculara, “Ne yapın edin, yazarlara yazın”. Övgünüzü ya da eleştirinizi, kırmadan, dökmeden, çok ileri gitmeden yazın...
Pek çok okuyucu beni yönlendirdi, kimi fikir, kimi ilham verdi; kimi yanlışlarımı gösterdi… Müteşekkirim.
Herkese teşekkürlerimle…
Ve de ‘okuyanlarla’ yakında görüşmek üzere…