Serdar Ortaç, “Aranjörler iki araba parası istiyor o yüzden albüm düşünmüyorum” demiş. Fırsattan istifade hemen döküldü millet ortalığa, “Parası mı bitti?” diye... Tut ki bitti, böyle bir sıkıntılı durum dile dolanır mı, kameralar karşısında dedikodusu yapılır mı, ne kadar ayıp bir şey bu! Ayrıca, Ortaç’ın yorumu gayet doğru; artık tek bir şarkının, eğer de başarısı bilinen aranjörlerle çalışmak isteniyorsa, sanatçıya maliyeti çok uçuk rakamlara varıyor ve harcanan paraları kazanıp, üstüne bir de kâr etmek, hiç kolay olmuyor bu devirde... Hatta çoğu zaman harcadığınla kalıyorsun. Eskisi gibi albüm satın alınmadığı için emek ve para harcadığın şarkılarının hepsini duyurman da imkansız. Ortalıkta boş ve gereksiz bir kalabalık var, her tuvalette şarkı söyleyen şarkı çıkarır oldu. Millet de abuk subuk işleri beğenir oldu, o da ayrı garip! Haksız rekabet desen gırla gidiyor, parayı bastıran sahte tıklanmalarla öne geçiyor. Müzik dünyası 90’lardaki, 2000’lerin başlarındaki gibi güzel bir dönemde değil artık, hiç tadı tuzu kalmadı.
Kelimeler kifayetsiz
Haliyle Ortaç gibi işini duygularıyla yapan bir sanatçının, aranjör parası bir yana, albüm yapma hevesinin kalmaması üzücü olsa da, müziğin Türkiye’de geldiği umutsuz noktayı gösteriyor. Bir başka umutsuz nokta da, insanların geldiği vefasızlığın ve samimiyetsizliğin boyutu! Daha birkaç sene önce “Serdar kral, ben kraliçeyim” diyen, Ortaç’ın yaptığı ve birlikte söyledikleri ‘İki Deli’ şarkısının başarısıyla bol bol ekmek yiyen Hande Yener’in, “Paraları kumarda harcıyor” açıklaması karşısında, kelimeler kifayetsiz kalır! İnsan biraz utanır! Hazır konusu açılmışken, Ortaç’la uğraşmayı bıraksa herkes artık, kardeşi aylardır hastanede olan ve bunun üzüntüsünü yaşayan birini; içinde azıcık insanlık kırıntısı kalmış kimse ‘yılan gibi diliyle’ sokmaz! Biraz kıymet bilin, bu ülkenin başka bir Serdar Ortaç’ı yok!
YERLİ ‘LA CASA DE PAPEL’Temmuzda çıkacak yeni sezonunu, nefesimi tutmuş halde beklediğim muhteşem dizi, ‘La Casa de Papel’in yerlisi yapılacak söylentileri dolanıyor. Bizde dizilerin aynı tadı yakalaması, sakız gibi uzayıp sünmemesi ve orjinalindeki heyecan dozunun korunabilmesi çok zor. Zira her bölüm sinema filmi uzunluğunda, tüm o vakti doldurmak için de en çok izlenen dizilerimizde bile saçmalamalar oluyor maalesef.
‘Ufak Tefek Cinayetler’i hatırlayın, ne güzel başlamıştı. Ama başladığı gibi bitemedi, sebep her şeyden önce yine bölümlerin uzunluğuydu. ‘La Casa de Papel’, o kadar enerjisi yüksek ve hızlı akan bir yapım ki, bizdeki uzun saatlerle nasıl altından kalkılır bilemedim. Favori karakterlerim Berlin, Profesör ve Tokyo rolleri bizde kimlere gidecek acaba, hali hazırda konuşulan isimler içimi pek açmadı.