Geçenlerde yazdım; Gülben Ergen örneğinde olduğu gibi, magazinden uzak, kameralara poz vermeden, yazlık evinin bulunduğu özel sitenin içinde, özel iskelesinde huzurla tatilini geçirmek isteyen ünlü isimlerin rahat bırakılması gerektiğini...
Ve duvarların arkasına, ağaçların arasına gizlenerek fotoğraflarını çekmenin büyük bir haksızlık olduğunu...
Şimdi ise Gülben Ergen’in tam tersi örneklere kafayı takmış durumdayım.
Gazetecilerin cirit attığı plajlara, mekanlara gidip; isteyerek, bilerek magazine malzeme vermek de bir tercih meselesi, ona değil lafım.
Peki ama hem o fotoğraflarının çekileceğinin kesin olduğu plajlara gidip, hem de şezlonglarda, denizde, cümbür cemaat bir kalabalığın içinde sanki evindeymişcesine öpüşüp koklaşmanın suyunu çıkaranlara ne demeli?
Yaz başından beri midemiz bulandı bu görüntülerden ya!
UTANMA DUYGUSU KALMADI
Annem her sabah gazeteleri karıştırırken “Iyyy iğrendim artık, yatak odası yok mu bunların?!” demekten bir hal oldu.
Bazılarında utanma duygusunun ‘u’su kalmadı maalesef!
Hadi bir an aşka gelirsin, sevgiline bir öpücük kondurursun da; o anda yakalar fotoğrafçı, tamam ama öyle masum da değil durum! Hani bazen öyle fotoğraflar görüyoruz ki, bir adım sonrasında çılgınca sevişecekler adeta!
Böyle umursamaz, böyle kural tanımaz bir güruh var. Bu ne saçma, bu ne dingil, bu ne kopuk hayat, bu ne manyak yaşam tarzı ya? (Recep İvedik’e selamlar!)
Bir de bu görüntüleri çeksin diye magazincilere kendi haber verenler var. Bunlar genelde ünlü-ünsüz birlikteliğindeki ‘ünsüz’ kısmı oluyor!
Ünlüyü yakalamış ya, fırsattan yararlanmadan kaçırmak istemiyor bazısı!
Ünlüler de farkında olmadan kendilerini bir güzel kullandırıyor bu sinsilere.
Diyeceğim o ki... Gidin evinizde, otel odanızda ne yapıyorsanız yapın; her güne sizin deniz içi-dışı sevişmelerinizle
uyanmaktan tiksindik artık!
İğrençliğin lüzumu yok!
KUAFÖRDE SERE SERPE
Geçen gün kuaförde pedikür yaptıran bir genç kadın gördüm, hem de iç organlarına kadar!
Hani üzerindeki etekle öyle bir oturmak ki, dersin jinekolog muayenesinde! Dayanamadım, iyi tanıdığım birkaç çalışana söyledim. Cevap acınasıydı; “Ohooo biz neler görüyoruz, bu ne ki!” dediler. Meğer genişlikte, rahatlıkta sınır tanımayan onlarcası varmış. Onca erkek çalışandan hiç mi çekinmez, rahatsız olmaz bu insanlar?
Bir örtü isteyip bacakları
kapatmak, edeple oturmak bu kadar mı zor?
Korkarım bugün yazının en başından beri biraz ‘atarlı-giderli’ modumdayım, idare edin dostlar!
AH NE KAYINVALİDESİ!
Evlilik hazırlığı yaptığı nişanlısının annesiyle görüntülenen kızımız “Kayınvalidem değil, annem gibi görüyorum” demiş.
Vallahi helal olsun, ne kadar çabuk adapte oluyorlar!
Anne dediğin o derece değerli ve eşsiz bir varlık ki, bir başkasına “Annem gibi” diyebilmek için birlikte uzun yıllar geçirip, çok fazla şey paylaşmak, onsuz çok eksik kalmak falan lazım.
Misal ben, annemin en yakın arkadaşına “İkinci annem” derim ama bildiğiniz elinde büyüdüm, sırdaşım, arkadaşım, canım ciğerim, çok kıymetlimdir.
Kısacık zamanda “Anne gibi görüyorum” demek ise samimiyetten uzak, zorlama ve itici duruyor!