Nazlı Mengi

Nazlı Mengi

nazli.mengi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Millet hızını bir alsın, yazan yazsın çizen çizsin de ben ondan sonra şöyle ağız tadıyla, ballandıra ballandıra izleyeyim dedim 'New York’ta Beş Minare'yi, aynen de öyle yaptım. Çok beğendim ben bu filmi, ilk anda sardı beni. Aksiyon sahneleri, yabancı oyuncular kendimi gerçekten de adeta bir Bond filminde falan hissetmemi sağladı, hani bizimkilerin çok tanıdık suretleriyle tam Türk tipi konuşmalar ikide bir perdeyi doldurmasa bayağı yanılmak mümkündü.
Mahsun Kırmızıgül’ün “Amerikan sinemasından neyimiz eksik, o teknolojiyi ve sırlarını ele geçirirsek biz de benzerini yapabilir, bir gün onların başarısını da yakalayabiliriz” düşüncesiyle harcadığı emek görülmeye değer... Kırmızıgül izleyiciye, “Siz misiniz yabancı film hayranlığı yapıp, ağzıyla kuş tutsa yerli filmleri küçümseyen, alın size öyle bir karma yapayım ki içinden çıkamayın” demiş, öylesine düğüm düğüm iç içe bir karma. New York sahnelerinin Hollywood filmlerinden aşağı kalır yanı yoktu, Bitlis sahneleri ve Boğaz manzaraları da çok etkileyiciydi. Yurt dışında da gösterilecek filmlere Türkiye’nin güzelliklerini katmak gerekli kanımca, İtalya’dan Mısır’a, Fransa’dan Hindistan’a kadar kaç ülke sinema yardımıyla turist akınına uğruyor. Radikal İslamcı örgütlerin yaptığı terörün tüm Müslümanlara mal edilmesinin yanlışlığını anlatan mesajlar güzeldi.

Haberin Devamı

Kusursuz değil ama...
Ama film baştan sona kusursuz muydu, değildi. Kırmızıgül’ün oynadığı polis ajanının iki de bir Hacı’ya “Bana oğlum deme Hacı” tekrarı bir noktada beni baydı. "Başka bir şey söylemeyecek mi?" dedirtmedi mi, dedirtti... Hacı rolünde izlediğimiz Haluk Bilginer’e olan hayranlığım bu filmle birlikte tavan yaptı ve hatta tavanı delip geçti diyebilirim. Mustafa Sandal polis rolünde çok başarılıydı. Bazıları Sandal’ın ‘tecrübesiz göründüğünü’ söylüyorlar ama ben hiç öyle düşünmüyorum, kaldı ki yılların ustası Bilginer bile onun oyununu takdir ettiğini anlattı, ondan iyi biliyor havasında eleştiri getirmenin manası yok. Engin Altan Düzyatan’ı da unutmayalım, az sahnesi olmasına rağmen oyunu ve yakışıklılığı ile göz doldurdu. Bol mesajlı filmin son sahnesi o kadar duygusaldı ki, ağlamaktan uzun süre kendime gelemedim, ağlamayana da şaşarım! Bu filmi kesinlikle kaçırmayın, en iyisi yapılan bunca eleştiriden sonra kendi gözlerinizle görmektir zira!


SABIR TAŞIMI ÇATLATAN ŞEYLER
Faniler arasında herkesin sinirini oynatan şeyler var malum, işte hayalet olunca da bu değişmiyor, sadece sayıları artıyor. Zaman ve mekan sınırsız olunca malzeme de sınırsız oluyor. Bakın işte birkaçı;
- Sinemada kendini yalnız sanıp ayaklarını tepene kadar uzatanlar
- Sinema, tiyatro tuvaletlerinde sırada onlarca bekleyen varken tuvaletten bir türlü çıkmayanlar
- Boş olduğu halde yağmurlu havada sadizm yapıp, durmayan taksiler
- Altındaki otobüse, TIR'a güvenip arabaların üzerine süren şoförler
- 'Arkadaş' ayağına karşı cinse fütursuzca sarkanlar
- Çekemediği kişinin arkasından entrika çevirmekle kalmayıp yüzüne karşı da türlü türlü kıskançlık numarası yapanlar
Hepsi birbirinden berbat değil mi sizce de?

ROLÜNÜ FAZLA BENiMSEMEK Mi?
Çok genç yaşında rol aldığı 'Acemi Cadı' dizisinde başarılı bir oyunculuk sergileyen Merve Boluğur oradaki masum, dürüst ve aşık küçük cadı rolünün gereğini yapmış, özel hayatında da bugüne kadar sansasyonel ilişkilerle anılmamıştı. 'Küçük Sırlar' dizisinde tamamen farklı, entrikacı, baştan çıkarıcı, tehlikeli bir karakter oynamaya ve başarısından da söz ettirmeye başladıktan kısa süre sonra erkek arkadaşından ayrılıp onun bir arkadaşıyla çıkmaya başladığını duyduk. Bu doğruysa acaba Merve Boluğur rollerine kendini fazla mı kaptırıyor? "Aman" diyeyim, tam adından oyun gücü ile söz edilmeye başlamışken bunu bozmasın, “Reklamın kötüsü olmaz” dense de olur, üstelik insanın üzerine öyle yapışır kalır ki söksen çıkmaz!