Nazlı Mengi

Nazlı Mengi

nazli.mengi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

TARABYA’YI DA BOZARMIŞIZ AZiZiM



Birileri, Tarabya denizini kalın beton şeritle bir kabusa dönüştürmüş. Orayı da marina yaparak rezil etmeyi, bir zamanlar insanların denize girdiği sahili kirletip kokutmayı kafaya koymuş olmalılar ki, işi tamamlamışlar bile...




Geçen gün; kısa süre önce ‘Selim Aslan’ ismini verdiği dünya şekeri bir oğlu olan sevgili arkadaşım, başarılı tasarımcı Tuvana Büyükçınar Demir’i ziyarete gittim. Tarabya’da denizin üzerinde diyebileceğiniz çok hoş bir evde oturuyor, dekorasyonunu da tam o özgün ve yaratıcı zevkine yakışır şekilde kusursuz yapmış (zaten Tuvana’nın yaptığı ve kusursuz olmayan hiçbir şey görmedim bugüne kadar! Moda tasarımı desen en etkileyicisi, organizasyon desen en güzeli, dekorasyon desen en farklısı, bebek desen ennn tatlısı! Helal arkadaşıma!); kısacası her şey süper. Velakin.

Haberin Devamı

‘Tutu’cuğumla biraz özlem giderdikten sonra kafamda harika Tarabya koyu manzarasını düşünerek “Hadi balkona çıkalım da simitlerimizle çaylarımızı orada alalım, sohbetimize manzarayı da ortak edelim” teklifini yaptım. Yapmaz olaydım, daha kapıdan kafamı uzatır uzatmaz şokla irkildim, o güzelim Tarabya, büyük ihtimalle yalnız Türkiye’nin değil dünyanın en güzel koylarından biri, denizin ortasından geçirilen iki ‘kalın beton şerit’le bir kabusa dönüşmüş.

Beton aşığı birileri (gerçekten ne beton aşığı milletmiş bizimki yahu) orayı da marina yaparak rezil etmeyi, bir zamanlar insanların denize girdiği o güzelim sahili daha da kirletip kokutmayı kafaya koymuş olmalı ki işi tamamlamışlar bile. Bu fikir ‘Sarıyer Belediyesi’nden mi yoksa Büyükşehir’den mi çıktı bilemem ama kimden çıktıysa. Bilsinler ki ‘daha kötüsü’ olamazdı, o beton rezaleti oradan kaldırmazlarsa ‘Tarabya’yı bile rezil etmeyi’ başardıkları için toplu bir alkışı (!) hak edecekler.


HAYATTAN RENGİ ALIN, GERİ NEYİ KALIR Kİ?

Günlerdir dilime takıldı, nerede olursa olsun bağırarak bu şarkıyı söylüyorum ve ne kadar unutmaya çalışsam da unutamıyorum. Dalıyorum ve yine başlıyorum; ‘Hayattaaan rengi alıın...’ diye. Ve arkadaşlar, eminim çoğunuz benimle aynı durumdasınız.
Hiç şüphe yok aranızda bu şarkıyı dilinden düşürmeyen, istese de düşüremeyen çok kişi var ve bunun nedeni de sadece ‘iyi düşünülmüş bir reklam’ olması değil. Evet, Filli Boya ‘Hayatın rengi’ reklamı için kutlanmayı hak ediyor, çekenler de aynı şekilde. Ama ya oynayanlar?
Piyanodaki ‘uluslararası ödüllere sahip’ ünlü piyanist ve besteci Fahir Atakoğlu yalnızca şarkının müziğiyle, yalnızca piyanoyu konuşturmasıyla değil, doğal sempatisi, içten oyunuyla da o birkaç saniye içinde dikkat çekiyor. Karşısında şarkıyı onunla söylemek için seçilmiş; Selçuk Yöntem, Zerrin Tekindor ve Buğra Gülsoy gibi sanatçılarda da aynı içtenliği, doğallığı görüyorsunuz. İnsan izlerken gerçekten onların ‘iyi söyleyebilmek için göbeklerinin çatladığını’ hissediyor adeta. Önce biraz sıkılıyor, yapamayacak gibi oluyor ve en sonunda Atakoğlu’nun çalıştırmasıyla kusursuz şekilde söylüyorlar.
‘Hayattan rengi alın...’ aynı zamanda çok duygulandıran bir şarkı. Her birimiz için hayatın rengi farklı; kimi için annesi, kimi için sevdiği adam/kadın, kimi için çocuğu. Ama o rengi aldınız mı gerçekten de geriye hiçbir anlam kalmaz. Ben bu reklama bayılıyorum; zaten son zamanlarda o kadar güzel reklamlar yapılıyor ki artık reklam kuşaklarını zaplamak yerine keyifle izler olduk.