Nazlı Mengi

Nazlı Mengi

nazli.mengi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir haftalığına gittim buralardan, her şeyle alakamı kestim, hiçbir şey düşünmedim ama gelin görün ki ‘O Hayat Benim’ dizisinde neler olduğunu merak etmekten kendimi alamadım!
Dönüp de eve girdiğim dakika, hemen açıp kaçırdığım bölümü izledim. Tek kelimeyle bayılıyorum bu diziye, her şeyiyle mükemmel...
Yeşim Ceren Bozoğlu’nun içinde iyiyi ve kötüyü bir arada barındıran anne karakterindeki efsane performansını her seferinde hayranlıktan ağzım beş karış açık izliyorum, yansıtılması çok zor bir rolü izleyiciye nasıl yaşatmaktır o! Bozoğlu memleketin en iyi oyuncularından biri, net.
Annesinin kopyası ‘Efsun’ karakterinde Ceren Moray, genç yaşına rağmen başarısını çoktan ispatladı, onun performansı da ayrı bir olay...
Sinan Albayrak (En sevdiğim aktörlerin başında geliyor), Keremcem, Ezgi Asaroğlu, Süleyman Atanısev, Birgül Ulusoy (‘Sakine’nin hastasıyım!), Ahu Sungur, Didem İnselel, her birini izlemek ayrı keyif...
Ozan Güler, dizide az görünüyor ama
geleceğin parlak isimlerinden olacak kanımca, o nasıl bir yakışıklılıktır bu arada!

Haberin Devamı

TÜM HAFTA PAZARI BEKLİYORUM!
Dizilerde o kadar çok poz kesmeyi oyunculuk sanan ve izleyene hiçbir şey hissettiremeyen ‘yalandan oyuncu’ görüyoruz ki (Bir de bunlar oyunculuktaki değil özel hayatlarındaki performanslarından ünlü olup başımıza star kesiliyor ama işindeki başarı dersen fıss!) ‘O Hayat Benim’ kaliteli ve iyi oyunculardan oluşan kadrosuyla fark yaratıyor.
Ama aslında şikayetçiyim bu ekipten ve fena merak uyandıran senaryosundan! Pazar gecelerime ambargo koymaları yetmezmiş gibi bir de her bölümün sonunda “Hemen önümüzdeki pazar gelse de izlesem” diye sabırsızlanıyorum, bu kadar bağımlılık yaratmak ve heyecan içinde bekletmek ayıptır yani!

KLOSTROFOBiK HALLER VE SERDAR ORTAÇ

Kalabalık yerlerde duramam ben; hemen nefesim darlanır, nasıl kaçacağımı bilemem. Asansöre mecbur kalmadıkça binmem, bindiğimde inene kadar kabus yaşarım. Uçağa yıllarca doktorun verdiği sakinleştiriciler eşliğinde bindim, artık rahatladığımı sanıyordum, Londra dönüşü yine fenalaştım.
O dev yolcu gemilerinde hayatta tatil yapamam mesela, kendimi kapana kısılmış gibi hissederim.
Saunada “Kapısı kilitlenecek ve ben içeride kalacağım” korkusuyla iki dakika bile duramam.
Sinemada mutlaka en kenarda otururum, istediğim an fırlayıp çıkabilmek için. Geçen ‘O Hayat Benim’ dizisinde asansörde kaldılar, ben fenalaştım vallahi; hani bir yerde mahsur kalmayı izlemeye, düşünmeye bile tahammülüm yok!
Klostrofobi, tatsız bir şey anlayacağınız; annem ve kardeşim Kuki, önceleri abarttığımı düşünürlerdi, hatta Kuki “Dikkat çekmek için yapıyorsun” derdi ama zaman içinde durumun ciddiyetini kabul ettiler.
Ne yazık ki elinde olan, değiştire-
bileceğin bir durum değil bu klostrofobik haller!
Ama klostorofobin olduğunu bildikten sonra abartılacak bir şey de değil. Ona göre yaşadığında bir sıkıntısı
olmuyor.
O yüzden Serdar Ortaç için yapılan “Bir hastalığın daha pençesinde, şimdi de bu korkunç hastalığa yakalandı” gibi onun moralini bozacak haberleri klostrofobinin ciğerini bilen bir Hayalet olarak abartılı ve manasız buluyorum!