Nazlı Mengi

Nazlı Mengi

nazli.mengi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Profesör Aziz Sancar, kimya dalında aldığı Nobel Ödülü’yle Türkiye’ye büyük ve unutulmaz bir gurur yaşattı. Bu gururun tadını doyasıya çıkarmak varken; vatanını, milletini ne kadar çok sevdiğini sürekli dile getiren, Atatürk’ün resminin önünde Türk bayraklı tişörtüyle poz veren, “Anavatanıma minnettarım” diyen bilimadamımızın etnik kökenine laf edenlerin, “Türkiye’de çalışsaydı Nobel alması zordu, Amerikan sistemi başka” diye atıp tutanların haline gülmek mi lazım, ağlamak mı bilemiyorum!

Sancar’ın tıp fakültesinden sınıf arkadaşı Türkiye’nin en önemli beyin cerrahlarından Doktor Cengiz Aslan’dan dinledim değerli profesörümüzü...

Haberin Devamı

“Onun başarısının sırrı 1963’ten beri hiç durmadan çalışmasıdır. Zekası ve kapasitesi olağanüstüydü, insanı deha yapan sistem değildir. Her Amerika’ya giden Nobel mi alıyor?” diyen Aslan, “Her sınıfın birincisi olur, Sancar ise birinci ötesiydi. Derslere konuları önceden bilerek gelir, hocalarla bilimsel tartışmalara girerdi. Bu duruma önceleri şaşıran hocalar zaman içinde, ‘Hemfikir miyiz Aziz Bey, geçelim mi konuyu?’ diye ona takılmaya başlamıştı. 18 yaşındayken bile çok ciddi ve ağırbaşlıydı. Yardım etmeyi sever, anlamadığımız konular olduğunda en yalın şekilde güzelce anlatırdı. Mezun olduktan sonra vatana borcunu ödemek istediği için Mardin’e gidip iki yıl köyde pratisyen hekimlik yaptı” cümleleriyle bahsediyor sınıf arkadaşından.

Uyumadan çalışırmış...

Derslerle ilgili her konuya üstün derecede hakim olmasına şaşıran Cengiz Aslan, “Nasıl zaman buluyorsun bu kadar çalışmaya?” diye sorduğunda Sancar’ın cevabı “Ben sadece 2 - 3 saat uyurum, sabahlara kadar çalışıyorum” olmuş.

Mardin’in bir köyünden, sekiz çocuklu bir aileden çıkıp zekasını, ömrü boyunca hiç durmadığı bir çalışmayla birleştirerek bilim Nobel’i alan ilk Türk olarak tarihe geçen Profesör Sancar’ın Nobel’e giden yolu böyle başlamış işte... Çalışkanlığın karşısında imkansız görünen her şey gerçeğe dönüşebiliyor...

HAYVANSEVERLER BUGÜN SARIYER’DE!

Sosyal medyada gördüğüm veya hayvansever arkadaşlarım tarafından bana gönderilen bazı barınak fotoğraflarına bir saniye bile bakmayı yüreğim kaldırmıyor. Gördüğüm anda refleks olarak kafamı çeviriyorum. Bakmaya yüreğin dayanmadığı bu görüntüleri; sahipsiz, kimsesiz, zavallı hayvancıkların birebir yaşıyor ve tarifsiz acılar çekiyor olduğunu düşündükçe delirecek gibi oluyorum.

Sarıyer Kısırkaya Barınağı’yla ilgili hayvansever şikayetlerinin ardı arkası kesilmiyor, herkes isyan etmiş durumda. Hayvan aktivisti Işın Görmüş, barınağın bir ölüm kampına dönüştüğünü, ellerinde durumu ispat eden fotoğrafla videoların olduğunu söylüyor ve tüm hayvanseverleri bugün saat 13.00’te Sarıyer Kısırkaya Barınağı’nda toplanmaya çağırıyor.

Sarıyer’de oturan bir hayvansever arkadaşım geçtiğimiz gün beni arayıp, barınakla ilgili bilgi verirken sinirden sesi titriyordu. Anlatılanlar azıcık vicdanı olan hiç kimsenin kabul edebileceği gibi değil. Barınaktaki hayvanlara yardım etmek isteyen gönüllülere de izin verilmediğini, hayvanların acılar içinde ölüme terk edildiğini anlatıyorlar.

Acısını haykırma ve hakkını arama şansı olmayan masum canların sesi olmak isteyenler bugün Sarıyer’e bekleniyor!