Hayatın akışı içinde kendimizi ne saçma sapan şeylerle üzüyoruz, ne olmadık hikayelere kafamızı takıp günlerce, haftalarca kendi kendimizi yiyoruz ve kendimize yok yere zarar veriyoruz...
Halbuki bu hafta hayatımdaki en kıymetlilerimden birinin rahatsızlanmasıyla hastanede geçirdiğim iki gün boyunca her saniye anladım ki; bu hayatta sağlıktan, sevdiklerimizin sapasağlam yanımızda olmasından daha önemli hiçbir şey yok. Her şeyin bir çaresi bulunur, bulunmazsa ilacı zaman olur, kendimizin ve değer verdiklerimizin sağlığı yerinde olsun da gerisi hikaye!
Hastane ortamında geçen iki gün bile zor geldi bana, üzerime bir ağırlık çöktü, duvarlar üstüme üstüme geldi. Böyle hissederken, Nejat İşler’in aylarca ‘hastane kapısından burnunu uzatma şansı olmadan tedavi gördükten’ sonra dışarı ilk çıkışının fotoğraflarını gördüm gazetelerde...
BİR SOHBETE ŞÜKRETMEK LAZIM
Kilo almış, sağ elinin parmakları mordan öte siyah olmuş, yakışıklılığına bakakaldığımız adam epey değişmiş... Ama bunlar onun umurunda değil (bizim de değil, o iyi olsun da), gözlerinin içi gülüyor, mutlulukla zafer işareti yapıyor.
Çünkü biliyor ki dış görünüşün falan hiçbir kıymeti yok, nasıl olsa zayıflar, nasıl olsa eski günlerine döner...
Biliyor ki asıl önemli olan; aylar sonra yeniden hastane sınırları dışında nefes alabilmesi, bir kafede arkadaşlarıyla oturup sohbet edebilmesi, keyifle bir kahve içebilmesi...
Siz hiç sabah kahvenizi içerken, dostlarınızla oturup muhabbet ederken bir an durup ‘ne kadar şanslı’ olduğunuzu düşündünüz mü? Her sabah uyandığınızda yataktan kendi kendinize kalkıp yürüyor olmanın bile ‘ne büyük bir şans’ olduğunu fark edip şükrettiniz mi?
Şükretmeliyiz...
İnşallah hem aylardır sabırsızlıkla iyileşmesini beklediğimiz Nejat İşler en kısa zamanda tümüyle sağlığına kavuşur; hem de değerli tiyatrocu, ‘Kim Milyoner Olmak İster’ yarışmasını milyonlara sevdiren efsane sunucu Kenan Işık bir an önce gözlerini açıp aramıza döner.
Ve bu arada bizler de ‘sağlıkla geçirdiğimiz her saniyenin’ ne kadar değerli olduğunun daha çok farkına varırız umarım...
THY REKLAMI FENA AĞLATTI!
Türk Hava Yolları‘nın Iğdırlı çocukların oynadığı yeni reklam filmini gördünüz mü?
Dört minik köylü çocuk, bir tepeden izledikleri uçakların kendi yaşadıkları yere inmesini o kadar çok
istiyor ki; sonunda kendilerince bir uçak pisti yapıp orada beklemeye başlıyorlar.
Ve bir gün THY uçağı çocukların pistinin üzerinde alçalıp, daha ilerideki gerçek piste iniyor. Buraya kadar tüylerim ürperip gözlerim dolarak izledim.
Uçaktan inen kaptan pilotun çocuklara dönüp selam verdiği an ise, gözümden yaşlar fışkırdı!
İstedikleri mesajı en kusursuz şekilde verirken, izleyenin de yüreğine dokunan bir hikaye çekmişler. Hayatımda gördüğüm en başarılı, en güzel reklam filmlerinden biri.
Büyük şehirlerde etrafımızda elinde iPad’lerle, cep telefonlarıyla gezen, ‘çocukluğun asıl yaşanması gereken hallerinden uzak’ çocuklara alışkın olduğumuz için; ‘çocuk gibi çocuk’ görmeyi o kadar çok özlemişim ki, reklamı defalarca izledim, doyamadım!