Sabah yataktan kalkmamak için direnirken, oyalanmak için Instagram’ı bir açtım ki, yer gök Robin Williams’ın resimleriyle dolu... Dünyanın gelmiş geçmiş en yetenekli 100 aktörü arasında gösterilen usta oyuncu; evinde ölü bulunmuş, büyük ihtimalle intihar ettiği söyleniyor. Uzun zamandır ağır depresyondaymış.
Ne garip; hayatı boyunca oynadığı filmlerle dünyayı kahkahaya boğan, kendisini izleyenlere dertlerini unutturan, her zaman gözlerinin içi ışıldayarak gülen adam, kendi içinde ne sıkıntılar yaşıyor ve kendini nasıl da çıkmazda hissediyormuş meğer...
Robin Williams, şu hayatta hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını bir kez daha gösterdi gidişiyle. Düşününce; bu derece başarılı, şöhretli, tüm dünyanın sevdiği, saydığı, ailesi, parası pulu, çoğu insanın hayal bile edemeyeceği imkanları olan biri neden bunların tadını çıkarmak yerine bu hayattan gitmek ister ki?
Demek ki herkesin derdi kendine, demek ki buzdağının altında bizim görmediğimiz ne hikayeler saklı...
MUTLULUĞUN ANAHTARI ‘ŞU AN’DA
Sonra kendimi, çevremdeki onlarca tanıdığımı düşündüm. İnsanlar gerçekten mutlu mu yoksa çoğu mutluluk oyunu oynayıp, kendini de buna inandırmaya mı çalışıyor?
Çoğumuz sahip olduklarımızla yetinecek ve aldığımız her nefese şükredecek yerde; mutluluğu hep ulaşmak istediğimiz hedeflerde aramıyor muyuz?
“Eğer şu gerçekleşirse çok mutlu olacağım, buna sahip olursam benden mutlusu olmaz” diye geleceğe endeksli yaşayıp, içinde bulunduğumuz anı hep ıskalamıyor muyuz?
Halbuki bakın işte, para, pul, şan, şöhret, başarı, hiçbiri gerçek mutluluğun anahtarı değil... Doyumsuz olmak yerine elindekiyle yetinmek, geleceğin peşinde koşmak yerine sağlıkla nefes aldığın her anın tadını çıkarmak, her uyandığın ve yatağından kalktığın güne şükretmek lazım. Hayat zaten çok hızlı geçiyor, haldır huldur nereye koşuyoruz, neye yetişmeye çalışıyoruz Allah aşkına?
DARISI BAŞINA KUZUM!
Ama başlayacağım sizin bu ‘darısı başına’ muhabbetinize!
Bunu daha önce de yazdım, evlilik konusunda yapılan mahalle baskısı, artık beni seviyeli duruşumdan çıkaracak noktaya getirdi!
Geçen gün, ay sonu evlenecek olan 20 yıllık bir arkadaşım bana; “E hadi sen de evlen artık, evde kaldın” dedi; ki bunu söyleyen hayatımda tanıdığım en rahat ve modern adamlardan biridir. Daha geçen sene “Ben evlenemem, darlanırım” diyen bir tip.
Ama onun bile genlerine işlemiş bu muhabbeti yapmak, öylesine bir gelenek olmuş toplumumuzda!
Bir başka kız arkadaşım evli ve sonsuz mutsuz ama çok güzel rol keser; konuşurken iki lafından biri kendisinin evli, benim ise bekar oluşuma bağlanır muhakkak! Kendini sırf evli olduğu için üstün görenlerin dramı!
Her gördüğünde “Evlilik ne zaman?” diyen ana-baba arkadaşlarından bahsetmiyorum bile!
Yok kardeşim yok, olsa haberiniz olurdu değil mi?
SADECE BİZDE VAR
Amerika’ya yerleşen Akil Dayı’ma bu konuda dert yanıyordum, “Sadece bizim memlekette var bu evlilik muhabbeti, Amerika’da lafı bile geçmez, orada kimse başkasının hayatına ve kararlarına burnunu sokmaz” dedi.
Evliliği bir gereklilik, bir mecburiyet olarak görmeyen, bazıları gibi ‘hayatının amacı’ yapmayan, özgürlüğünden vazgeçmekte hiç acelesi olmayanlara biraz saygı gösterin, herkes kendi işine baksın, yeter yahu!
Çığırından çıkartmayın insanı!