Soner Yalçın’ın “Menekşe’den Önce” filmine adını veren Menekşe’nin hiç göremediği abisi ve ablası Sivas katliamında hayatını kaybetti. Filmi izlerken gözyaşlarınız sel olup akıyor...
Yürekleri dağlasa da ayrıntılarıyla bilinmesi gereken, unutulması imkansız bir olay Madımak katliamı... Sivas’ta yapılan bir toplantıya katılmak üzere Madımak Oteli’nde bulunan çoğu Alevi aydınlarımızın ve bir kısmı çocuk 30’dan fazla kişinin yobazlar tarafından yakıldığı bir vahşet...
Soner Yalçın‘ın “Menekşe’den Önce” filmine adını veren Menekşe’nin hiç göremediği, tanıyamadığı abisi ve ablası da bu katliamda hayatını kaybetti. Dün gösterime giren filmin fragmanını izlerken bile insanın boğazı düğüm düğüm oluyor, filmin kendisini izlerkense gözyaşlarınız sel olup akıyor.
Fazıl Say’ın ruhunuzu yakan müziği eşliğindeki bu önemli yapım mutlaka izlenmeli ve ders alınmalı... Şu anda da Suriye’de binlerce insanın ölümüne sebep olan bu manasız ve akla sığmaz mezhep düşmanlığının ve yobazlığın ne kadar kötü olduğunu herkes anlamalı..
Soner Yalçın’a ayıp olmadı mı?
Peki ya Soner Yalçın’ın muhteşem bir kurgu ve duygusal bir anlatımla hazırladığı, büyük derslerle dolu bu belgesel vizyona girmeden hemen önce; filmde konuşan ve olayları anlatan kişileri alıp onlarla gazete röportajı yapmak gazetecilik mesleği açısından etik midir? Soner Yalçın’ın cezaevindeyken bile filmi bitirmek için verdiği emeklere ayıp olmadı mı? Bunu yapanın içi rahat mıdır merak ettim doğrusu... Çevremdekilerden de duyuyorum, görenler epey rahatsız olmuş.
Soner Yalçın ne düşünmüştür bilemem ama ben onun yerinde olsam fena halde bozulurdum.
AMAN DiYORUM TATLI(M)TUĞ!
Dün Balıkçı Apo’da oturmuş denize karşı keyifli keyifli yemek yerken kardeşim Kuki; “Kıvanç Tatlıtuğ kaza yapmış” bombasını patlatarak ağzımdaki lokmaların boğazımda düğümlenmesine sebep oldu!
Karşı tarafın bacağının kırılmasının dışında hayati bir şey olmamış şükür, Tatlı(m)tuğ da yaralanan genci hastanede ziyaret etmiş. Tam da ondan beklenen bir incelikle... Bütün yaz o motoru, o kadar çok yazıldı çizildi ve konuşuldu ki göze geldi zahir!
Aman diyorum Kıvanç’ımız tatlımız kendine dikkat et, bir daha “Ona bir şey mi oldu?” korkusuyla yüreklerimizi ağzımızdan fışkırtma! Her iki tarafa da büyük geçmiş olsun...
BALIKÇI APO’YU GEÇ BULDUM!
Geçtiğimiz günlerde canım ciğerim Yaşar, Kuki’yle beni Çubuklu’da denizin tam dibinde bulunan bir balıkçıya götürdü: “Balıkçı Abdullah”a... Eşsiz İstanbul Boğazı’na karşı elinizi uzatsanız denize değeceğiniz ortamına, kusursuz servisi ve tadına doyulmaz meze ve balıklarına o kadar hayran kaldık ki; hemen ertesinde bir daha gittik.
“Balıkçı Apo” uzun yıllardır var olmasına rağmen Çubuklu’ya taşınalı daha bir kaç sene olmuş... Adını daha önce çok duymama rağmen bu kadar geç keşfettiğime üzüldüm doğrusu.
Hatırı sayılır bir balıkçı kültürüne sahip Hayalet’iniz olarak net bir şekilde diyorum ki; “Balıkçı Apo’nun üzerine tanımam bundan sonra!”
Bütün mezeler, bütün ara sıcaklar, bütün balıklar, bütün tatlılar lezzet sınırlarının bu kadar ötesinde olur mu yahu? Bir tane kusurunuz, eksiğiniz olsun, yok! Eğer benim gibi keşfetmekte geç kalanlarınız varsa, hemen “Balıkçı Apo”yu denemeli! Hayran kalmayan olursa, ağız tadından ve göz zevkinden şüphe ederim yeminle!