Önemli birkaç iş halletmek için acil olarak geldim bu kez Londra’ya. Fazla gezecek vaktim olmadı, sabahtan koşturmaya başlayıp akşamları yorgunluktan bayılmacalı günler geçirdim. Terör korkusuyla metroya da binemeyince cefayı ayaklarım çekti haliyle!
İngiliz sterlininin neredeyse 4.5 TL’sine ulaşmış olması da ayrı bir kabus tabii! Buradayken son zamanlarda kilo almış olduğuma sevindim valla! Normal kilomun üzerine çıkınca alışveriş yapasım olmuyor çünkü, belki de bir ‘kendimi cezalandırma şekli’dir bilinçaltımda! Bu arada Londra’ya her geldiğimde mide fesadı geçirene kadar yemek yediğimi de belirtmeliyim. Dönüşte ölümüne diyet beni bekler, zaten yemek görmek istemiyorum artık, o vaziyetteyim! Gezme vakti bulduğumda gördüklerimi paylaşmadan olmaz tabii...
Harikalar diyarında hissetmek
Winter Wonderland: Her sene Noel zamanı Hyde Park’a aynen ismi gibi harikalar diyarı kuruluyor. Dev eğlence parkında dolaşmanın keyfini hiçbir şeye değişmem, kendimi bazen filmlerde, bazense rüyada gibi hissediyorum orada gezerken...
Yalnız anneyle gidilmemesi lazımmış onu anladım! Zira benimki tehlikeli bulduğu neredeyse bütün lunapark aletleri için ayrı ayrı; “Buna binersen hakkımı helal etmem”, “Yemin verdim şuna da binemezsin” gibi elimi kolumu bağlayan cümleleriyle bana parkı sadece seyrettirdi! Bir tanesine ben önce davranıp zorla kendisini de bindirdim, hatırladığım sahne rayların üzerinde döne döne son sürat giderken annemin can havliyle “Allah cezanı vermesiiiiin” diye haykırışıydı!
Wonderland’in her köşesinde ayrı bir eğlence var, tablo gibi görüntülerin arasında kendinizi gerçekten de harikalar diyarında sanıyorsunuz. Kulübeler şeklinde sıra sıra dizilmiş tezgahların iki tanesini beğenip bir şeyler almak için durduk. İkisinin sahibi de Türk çıktı.
Özel tasarım takılar yaptırıp satan ‘Janti Jewel’ın Winter Wonderland’de açtığı tezgahta çok değişik takılar var, yolunuz düşerse mutlaka bakın. Bir de üzerlerine kişiye özel yazılar yazdırabildiğiniz yılbaşı süsleri satan bir tezgah vardı, ona da bayıldık. Türkler Wonderland’de farklarını konuşturuyor, helal!
Bir yıl yemek yemesem...
JW Steakhouse: Steakhouse olduğuna bakmayın Park Lane Marriot Hotel’in içindeki restoranda rezervasyonsuz yer bulmak zor. Mekan çok şık, yemekler ise nasıl desem: efsane! Orada gösterdiğim yemek performansından sonra bir yıl yemesem vücudum idare eder sanırım!
Sadece tuzlu tereyağıyla gelen sıcacık ekmek bile başlı başına olay yeminle. Yalnız ben eti iyi pişmiş yerim (aşçı kardeşim Kuki, bunun korkunç bir hata olduğunu söyler hep), iyi pişmiş et istediğinizde kömürleşmiş halde geliyor! Ben ettim siz etmeyin dostlar...
Scalini: 20 yıllık İtalyan lokantası Scalini de mide fesadı geçirmek için uygun bir mekan! Londra’da çokça İtalyan restoranına gittim bugüne kadar, en sevdiklerimden biri burası. Londra’ya gittiğinde, İtalyan restoranlarının cıvıl cıvıl, neşeli havasında iyi İtalyan yemeği yemek isteyenlerin aklında bulunsun...