LEZZET DOLU AMERİKA MACERALARI!

New Jersey’e yerleşen kardeşim Kuki’nin yanına gittiğimden, önceki yazımda bahsetmiştim. Amerika günlerimde Rafet El Roman’ın ‘Macera Dolu Amerika’ şarkısını mırıldanıp duruyorum. Uzun zamandır kıta değiştirmemiştim, uzaklarda olmak iyi geldi. Bir haftada aldığım üç kiloyu saymazsak, müthiş hissediyorum! Yanımda getirdiğim kotların içine kendimi tıkıştırmak suretiyle giriyor olmam ve çıkan göbeğimin sırtımda yarattığı ağrı biraz canımı sıktı tabii. Pazartesi sabahı tartıda yaşadığım acı yüzleşmeden sonra beslenmeme dikkat etmeye karar verdim ama irademden şüpheliyim. Neticede seferiyim ve etrafta çok lezzetli yiyecekler var, kafam karışık!

Yemekten bahsettik madem, birkaç tavsiye gelsin... Soho’daki ‘The Mercer Kitchen’ın spesiyal hamburgeri efsane, mekan çok keyifli ve hareketli. Rihanna’dan Victoria Beckham’a kadar birçok ünlüyle karşılaşmanız mümkün. Amerika’nın köşe başı şubesi bulunan popüler hamburgercisi ‘Five Guys’dan ise bahsetmek istemiyorum, yazarken ağzım sulanıyor! Bugüne kadar orada burada hep taklitlerini yediğim magnolia pudingi, orijinal yeri ‘Magnolia Bakery’de tadınca kendimden geçtim, diğer bütün tatlıları da çok iyi!

Büyük kutulardaki pudingleri mideye indirdiğimiz gibi ünlü kruvasanlarından almak için ‘Maison Kayser’e geçtik, “Ertesi gün kahvaltıda yeriz” diye aldık ama eve midemizde gittiler! Böyle bir yemek performansı sergiliyorum yani dostlar! Prensip olarak hiçbir konuda ortada durmayı sevmem, yani ya patlayana kadar yerim ya da ağır diyet yaparım!

New York’da çıtır çıtır simit...

Amerika’da Fransızlar’ın kruvasanını görüp bizim simidimizi görmesem milli duygularım kabarıp, epey gerilirdim! Bir de biz ailece kahvaltıda simitin hastasıyız! Bryant Park’ın karşısındaki ünlü ‘Whole Foods Market’te karşımıza çıkınca hemen aldık. Dünyanın öbür ucunda çıtır çıtır Türk simidi bulmak hoşuma gitti, gururlandım. Lezzetli birçok başka ürün de var. Türk markası ‘Simit and Smith’in New York, New Jersey ve Washington’da şubeleri varmış. Üretim yerleri de Amerika. Yani simitler taze taze çıkıyor, Türkiye’den donmuş gitmiyor.

Ansiklopedi kıvamındaki menüsüyle aklımı başımdan alan ‘The Cheesecake Factory’ ayrı bir olay. 1950’lerde Evelyn Overton’ın açtığı küçük cheesecake dükkanının sayısı ileriki yıllarda oğlunun girişimiyle artıyor ve sonunda Amerika sınırlarını da aşan bir restoran zincirine dönüşüyor. Orada cheesecake yemeden, cheesecake yemiş sayılmaz insan! Yemekler de harika, zaten devamlı dolup taşıyor.

Yalnız bu memlekette porsiyonlar aşırı büyük, obezite oranı bu yüzden çok yüksek zahir! Bir kişiye getirdikleri yemekle bizde üç kişi doyar, o derece. Şimdi anlıyor musunuz neden çıtı pıtı gelip dombili döneceğimi? Kader mahkumuyum, kader!