Yılmaz Özdil’in kitap haline getirdiği köşe yazılarından uyarlanan ‘İsim, Şehir, Hayvan’ oyununun; İstanbul’a geldiğini duyunca ben diyeyim koşarak, siz deyin uçarak soluğu Tiyatro İstanbul’da aldım
Ülke politikalarının inceden ti’ye alındığı, seyirciyi önce güldüren sonra da “Hakikaten ya, niye bizim memlekette bu böyle?” diye düşündüren oyunlara başka ülkelerde sıkça rastlansa da bizde pek yapılmıyor. Nedense?!!
Ama bu kez Saygın Delibaş ve Fethi Kantarcı, esprili eleştirinin duayeni Yılmaz Özdil’in yazılarını oyunlaştırmış (ki köşe yazılarının satır aralarından oyun yaratmak çok zor olsa gerek), büyük usta Metin Serezli yönetmiş, Gencay Gürün genel sanat yönetmenliğini yapmış ve birbirinden başarılı tiyatrocularla ortaya izlemeye doyulmayan bir oyun çıkmış. Zaten böylesine özel isimlerin bir araya geldiği bir ekipten ancak en iyisi çıkar.
Bu oyunu sakın kaçırmayın!
Yerim olsa oyuncuların ismini tek tek yazardım çünkü her biri ayrı yıldızlaşıyorlar sahnede. Usta tiyatrocular Nusret Çetinel ve Sabri Özmener başta olmak üzere hepsi bizi gülmekten resmen kırıp geçirdiler!
Her biri yorucu performans gerektiren skeçlerin çoğunda sahnede olan Özmener’in, biraz dinlenip nefes almadan oynamasına inanamadık; eğitimli ve gerçek sanatçı böyle oluyor işte... Öğretmen ve savcı rollerinde olduğu skeçleri bin kere izlesem bıkmam.
Bu oyunu mutlaka ama mutlaka görmelisiniz, bir süre Profilo Kültür Merkezi’nde sahneledikten sonra tekrar turneye çıkacaklar, yani illa İstanbul’da olmanıza da gerek yok, onlar size gelecek..
Ama tabii oyunu Yılmaz Özdil’in iki koltuk yanından izleme ve tanışıp sohbet etme fırsatı bulan ballı Hayalet’iniz kadar şanslı olur musunuz; işte onu bilemem!
NiŞANTAŞI’NDA PARiS HAVASI
Bol koşturmacalı bir günün akşamı annemle karnımızı doyurmak için yer bakınırken Grissini’ye girdik. Ben Nişantaşı manzarasına karşı oturup etraftaki curcunaya dahil olmak için bugüne kadar hep kaldırımdaki platform kısmında oturmayı tercih etmiştim; bu defa içerde bir masaya geçtik.
Fonda çalan Fransızca şarkılar eşliğinde, mekanın arka bahçesine bakarken kendimizi Paris‘te bir restoranda hissettik. Gerçekten çok keyifliydi.
Grissini her şeyiyle çok özenli
İçeriye ev sıcaklığı katan pizza fırınına yakın oturduğumuz için Grissini mutfağının Murat Serenli’yle birlikte şefliğini yapan Erol Kaçmaz’la sohbet ettik. Minik kardeşim Kuki de bir şef adayı olduğundan ve ne kadar zor ve yorucu bir iş yaptıklarını bildiğimden; şefler ayrı bir önemli benim için.
Şefin gözümüzün önünde yaptığı pizzaya bayıldık, çok sevmeme rağmen gerçekten iyi yapılmışını az yerde bulabildiğim tavuk şnitzel de çok lezzetliydi.
Garsonlardan şeflere, müdüründen sahibi Zeki Ergün’e kadar herkesin tatlılığı ve güler yüzü bizi mest etti. Zira bir restoran ne kadar iyi, yemekleri ne kadar güzel olursa olsun, çalışanların ilgisizliği insanın bütün tadını kaçırabiliyor.