Instagram ve Facebook çökünce, millet öyle bir paniğe ve dehşete kapıldı ki, sanırsınız kıyamet günü gelmiş de onun telaşındalar! Uyuşturucu gibi korkunç bir bağımlılık artık bu, yoksunluğundan krize girdi insanlar… Çoğunluğun tepkisi “Hayat durdu” tarzındaydı; işin aslıysa sanal dünya yüzünden duran ‘gerçek hayat kısa bir süreliğine de olsa yeniden başladı.
Ben sosyal medyanın çöktüğünü fark etmeyip, etraftan duyanlar grubundayım, zaten sadece ‘güne ayak uydurmak için mecburiyetten’ kullanıyorum. Maalesef bu platformlarda varlık göstermek, özellikle de bazı meslek gruplarında önem taşıyor. Çökme haberini alınca ilk tepkim, “Keşke bir daha hiç açılmasalar” oldu, sonra da neler değişirdi diye düşündüm, düşündükçe gerçekleşmiş gibi mutlu oldum!
Herkes kendine bir ‘rüya hayat’ yaratıyor sanal alemde, ‘-mış gibi’ davranıp duruyoruz. Çok mutluymuş gibi, kusursuzmuş gibi, hiç dert tasa yokmuş gibi… Samimiyetsizlik içinde yüzüyoruz yani! Özlemini duyduğumuz samimiyete, özlerimize geri dönerdik.
En güzel anlarımızı; iyi bir fotoğraf karesi yakalayıp veya video çekip Instagram’da paylaşmak uğruna tam anlamıyla hissedememek yerine; dibine kadar yaşardık. Takipçiler için değil; kendi için yaşardı herkes!
İnsanlara nefret kusmayı, hakaretler, beddualar, küfürler dizmeyi görev bilenler olmazdı; insanlıktan çıkmazdık, eskisi gibi saygılı ve düzgün ilişkilerimiz olurdu.
Aşklar, evlilikler bu kadar çabuk bitmeye mahkum olmazdı. Herkesin herkese saniyeler içinde ulaşması, insanların birbirine verdiği değeri düşürdü. İhanetler de bu kadar çok olmazdı.
Dünyanın en zengin insanı olsan bile, satın alamazsın ya geçen zamanı… Sosyal medyada boşa geçen zamanımız bize kalırdı. Daha fazla kitap okurduk mesela... Instagram’a bakarak değil, kitap okuyarak uyuyakalırdık! ‘Günler ne çabuk geçiyor’ hissi giderdi hepimizden, dolu dolu yaşayacağımız için…
Herkes deve kuşu olmazdı!
Sıfır yetenekli, antipatik, egosu tavanda, şımarık, saygısız ve ne yaptığı belirsiz