'Öyle Bir Geçer Zaman Ki' ve 'Fatmagül'ün Suçu Ne?', çok izlenen dizilerin tek kaygısının reyting olmayacağını, verecekleri mesajlara ve algılara dikkat etmeleri gerekeceğini anlatan diziler arasında
Bir hayaleti bile hayran bırakan dizi diye buna derim ben. Farklılığı yakalamak, reytingini toplumla paylaşmak, onları da yararlandırmak diye buna derim. 'Fatmagül’ün Suçu Ne' dizisinin başarısı tartışılmaz ve bugüne kadar hakkında çok şey yazıldı çizildi, söylendi. 'Tecavüz sahnesi var' diye kaldırılmasını isteyen bile çıktı.
Ama bu dizinin son bölümlerinde 'tecavüz suçu' ve 'mağdurların yeniden hayata tutunması'yla ilgili öyle yararlı mesajlar, bilgiler verilmekte ki 'fevkaladenin fevkinde' bir hal söz konusu. Fatmagül’ün tecavüzcüleri zengin ve güçlü olmalarına rağmen başlarına gelmedik kalmadı, cezaevinde rezil günler geçiriyorlar. Her gün ayrı bir hakaret, ayrı bir dayak.
Mor Çatı’yı öğreterek...
Perşembe gecesi bir süper mesajı da 'tecavüz mağdurlarına sığınma evi' göstererek verdiler. Fatmagül bankadaki parayı 'tecavüze uğramış kadınlara yardım eden bir kuruluşa vereceğini' söyledikten sonra bilgisayarı açtı, 'Mor Çatı Sığınma Evi'yle ilgili bilgileri okudu, “Benim yaşadıklarımın benzerini yaşayan ne kadar çok kadın varmış” dedi (ki bu da diğer 'çaresiz' Fatmagül’lerin kendini yalnız hissetmemesini sağlar). Arkasından Ebe Nine 'Mor Çatı’nın telefon numarasını' buldu, ekranda ‘isteyenlerin yazabileceği kadar uzun’ bir süre gösterdiler. Hani hayran olmamak imkansız.
Yılmaz Güney’i taklit etmeseniz?
Oysa aynı hafta 'Öyle Bir Geçer Zaman Ki' dizisinde tam tersi bir durum mevcuttu. Önce tecavüz sahnesinin eğreti, biraz da 'taklit' durduğunu söyleyelim, sonra da şu 'Soner’in nişanlısının kafasına koyduğu elmaya ateş etme sahnesi'ne gelelim. Bu sahne de 'Yılmaz Güney’in Nebahat Çehre'yle oynadığı film'den alınmış, yani hem taklit, hem de olumsuz şeyleri 'görerek öğrenme'de pek usta bir toplum (ve tabii çocuklar) için çok gereksiz. Ya bunu ‘denemeye kalkanlar’ çıkarsa?! Çok izlenen dizilerin tek kaygısının 'reyting' olamayacağını, verecekleri mesajlara ve algılara dikkat etmeleri gerekeceğini anlatan bir ders gibiydi bu iki dizi.
Türkan Şoray moda dünyasında!
Bir tişört hastası olmakla beraber hiç de kolay beğenen biri değilim. Hatta şöyle diyebiliriz; benimle alışverişe çıkan fıtık olmadan dönmez. Ya fıtık olur, ya da ‘bir daha ömür boyu alışverişe çıkmama’ kararı alır, ikisinden biri.
Ama efendim, o nasıl güzel bir tişörttür, o ne zarif bir şeydir, önü incecik penye arkası şeffaf bir kumaştan yapılmış tişörtü gördüğüm dakika bayıldım. Şu anda halen üstümde. Yıllarca başrolünü oynadığı filmlerde 'her giydiği, her yaptığı modaya dönüşen' Türkan Şoray, tekstil firmalarından birçok kez teklif almasına rağmen bugüne kadar vermediği kararı verip 'Koton'la anlaşınca üzerinde kendi resmi bulunan tişörtler ortaya çıkmış.
Şoray; “Filmlerimde kimi zaman bir ‘çingene’ oldum, kimi zaman ‘şarkıcı’ ya da ‘balıkçı güzeli’. Koton-Türkan Şoray Koleksiyonu’ndan bir tişörtü seçip kendine yakıştıran herkesin, benim yaşadığım kadar renkli ve heyecanlı bir hayat geçirmesini dilerim” diyor. Daha ne duruyorsunuz, koşun!