Bu olay, erkeklerin tüm emekleri ve yaşanmışlığı bir kalemde nasıl silip yollarına devam edebildiğini bir kez daha gösterdi
Cem Yılmaz’ın evlilik meselesi beni bilinçaltımda ciddi bir depresyona sürükledi dostlar! “Sana n’oluyor adama mı aşıksın?” diyeceksiniz. Alakası yok. Geçen gece ‘rüyamda’, Cem Yılmaz’ın en yakın kankası rolündeydim! Aramızdaki konuşmanın özeti şöyleydi: “Bak Cemo, Cansu sana senelerini verdi, kızcağızın nasıl yıkılacağını düşünebiliyor musun? Nasıl oldu da bunca zaman büyük aşk yaşadığın kadından vazgeçtiğin anda başkasına aşık olabildin? Aklım almıyor..”
Arkadaşı olması kötü
Şimdi ortada evliliğe giden bir ilişki yaşandığından kimseye söyleyecek bir şey düşmez tabii ama Cansu Dere’nin hayal kırıklığını düşünmekten kendimi alamıyorum. Bir de gelin hanımla arkadaşlarmış! Bir insan için ‘yıkımın yıkımı’ bu işte!
Benim de hayatımda büyük yeri olan bir aşkım var, adını taşıdığım dövmeyi ayrıldıktan sonra dahi sildirmeyi düşünmedim, o dövme bana ‘aşk’ın gerçekten var olduğunu hatırlatıyor. Bir arada olsak da olmasak da, hayatlarımıza başkaları girse de benim için unutulmaz olan tek kıymetli adam her zaman odur. Çat diye, hem de bir arkadaşımla evlenmeye karar verdiğini duysam, aman Allah’ım kafayı sıyırırdım net!
Bu tabloda bir burukluk var!
Cem Yılmaz’ı bütün filmlerini ve oyunlarını defalarca izleyecek kadar çok seviyorum ve mutlu olmasını çok isterim ama dışardan bir göz olarak içimde acayip bir burukluk var. Eminim çoğu kişi de benimle aynı şeyi düşünüyordur.
Bu olay, erkeklerin (özellikle Türkiye’de) tüm emekleri ve yaşanmışlığı bir kalemde nasıl silip yollarına devam edebildiğini bir kez daha gösterdi. Sanırım ancak Cansu Dere’nin de mutlu olduğunu gördüğüm gün rahatlayacağım!
iDEAL ERKEK MATT DAMON!
Aslında bu filmi seyretmeden önce de Matt Damon’ın psikolojik ve fizyolojik açıdan ‘ideal erkek’ olduğunu düşünürdüm zaten. Yakışıklı ama ‘kendini beğenmiş’ değil, akıllı ve güçlü ama bunları ‘zorla göze sokanlar’dan değil, çok yetenekli ama bunu ‘doğal bir özellik’ gibi sunan farklı bir adam olduğunu her filminde ve ‘kırmızı halı’ üzerinde izlerken görmek mümkündü.
Aşk dediğin budur!
Gelelim son filmi ‘Düşler Bahçesi’ne.. Matt Damon aşkla bağlı olduğu ve iki çocuğunun da annesi olan kadını kanserden kaybetmiş, Benjamin Lee isimli bir babayı canlandırıyor. Çocuklarının bu kayıptan çok etkilendiğini fark eden baba yepyeni bir hayata başlamak üzere ev ve semt değiştirmeye karar verir. Ev ararken ‘kapatılması düşünülen bir hayvanat bahçesi’ni içindeki evle birlikte alarak hayvanları kurtarmaya ve orayı eski haline çevirmeye karar verir.
Burada ailece yaşadıklarını, tüm zorluklara rağmen vazgeçmeden hayalini gerçekleştirmesini gidince izleyeceksiniz zaten. Ama öte yanda ‘Düşler Bahçesi’nde Scarlet Johannson gibi (hayvanat bahçesi bakıcısı) güzel bir kadınla karşılaşmasına rağmen ‘ölen eşine duyduğu aşkı’ da filmin son dakikasına kadar izleyeceksiniz.
Hayvan sevgisi
Bence tam da onun karakterine uyan bir film olmuş, bu nedenle duygulu anlar yaşatıyor izlerken. Ve tabii, anlamayanlara ‘hayvan sevgisi’nin ne olduğunu da anlatıyor. Ailece izleyebilirsiniz, beğeneceğinize eminim.