Engin Akın’ın yeni yemek kitabı ‘Çadırdan Saraya Osmanlı-Türk Mutfağı’nı görünce içimde bastırılamaz bir yemek yapma isteği uyandı! Sadece yemek tariflerinden oluşan bir kitap değil bu; okuru Türk yemeklerinin tarihine doğru kapsamlı ve keyifli bir yolculuğa çıkarıyor
Ne büyük şans ki her gün güzel yemekler yapılan bir evde büyüdüm. Antakyalı olan rahmetli anneanneciğimin muhteşem yemekleri bizim sülalede pek meşhurdu. Anneannem başta zengin Antakya mutfağı olmak üzere bütün Türk yemeklerini harika yapardı. Annem deseniz aynı yetenek onda da var, arkadaşlarım sadece onun yemeklerini yemek için bize gelirler.
Kardeşim Kuki kendisine de sirayet eden bu özelliği profesyonelliğe döküp hayatını mutfaktan kazanmaya başladı; minik şefimiz bir yemekler yapıyor yeme de yanında yat!
Bana gelince; tek başıma yaşamaya kalksam ya fast food yemekten dubaya dönerim, ya da açlıktan ruhumu teslim ederim yeminle! O derece alakam yok mutfakla, bizimkiler yapsın ben yiyeyim, bütün olayım o.
“Tarihe doğru kapsamlı ve keyifli bir yolculuk”
Ama Engin Akın‘ın yeni yemek kitabı ‘Çadırdan Saraya Osmanlı-Türk Mutfağı’nı görünce içimde bastırılamaz bir yemek yapma isteği uyandı!
Alışılageldiği gibi sadece yemek tariflerinden oluşan bir kitap değil bu; okuru Türk yemeklerinin tarihine doğru kapsamlı ve keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. Tariflere gelince hepsi kolayca anlaşılıp uygulanacak şekilde yazılmış.
Türk mutfağı ve kültürüne dair birbirinden güzel fotoğraflarla süslü, büyük titizlikle hazırlandığı her detayından anlaşılan tam 537 sayfalık kitabı gördüğümden beri elimden bırakamıyorum.
Hayatı boyunca mutfağa girmekten kaçan Hayalet‘inize bile yemek yapma şevki veren ‘Çadırdan Saraya Osmanlı-Türk Mutfağı’ her evde bulunması gereken arşivlik bir çalışma olmuş. Engin Akın‘ın ellerine sağlık.
iNTERNET SiPARiŞi Mi; TÖVBEE!
Bütün hikaye internette gezinirken bir İngiliz alışveriş sitesi keşfetmemle başladı. Sürüsüne bereket kıyafet, aksesuar, ayakkabı, çanta ne ararsanız var. Gerçekten özel ve farklı ürünler. Üstelik fiyatları da son derece makul. Benim gözler fır dönmeye başladı tabii, hemen bir kaç şey seçtim, siparişimi verdim. Hay parmaklarım düşeydi, kredi kartım kendini imha edeydi de o siparişi vermez olaydım!
Bir hafta sonra “Paketiniz gümrükte gelin alın” diye bir telefon geldi. Taa Sabiha Gökçen Havalimanı’na gitmek gözümde dağ gibi büyüdüğünden biraz erteledim. Nihayetinde gümrüğe gittiğim sabahsa başıma geleceklerden habersiz, yeni cicilerime kavuşacak olmanın neşesi içindeydim!
Allah kimseyi gümrüğe düşürmesin!
Yaklaşık iki buçuk saat boyunca tabiri caizse anamdan emdiğim süt burnumdan geldi! Oraya git gecikme bedeli öde, şuraya koş, imza attır, bilmem nereye git, evrakları al, onu yap, bunu yap, derken en sonunda işlemleri tamamladım. Dayandım ambarın kapısına! “Ayy iki dakika önce öğle tatili başladı hanımefendi bir saat sonra gelin” cevabını aldığımdaki cinnetim görülmeye değerdi!
Ertesi sabah tekrar gittim, sanıyorum ki her şeyi hallettim, eşyamı hemen alacağım. Nerdeee! Yüzde bilmem kaç vergi, damga pulu, şu bu derken, siparişime ödediğim paranın ‘yarısından fazlası’ gitti! İngiltere’ye gitsem gelsem daha iyiydi yeminle!
Heves edip bir kaç parça kıyafet alacağım diye iki koca günüm heba oldu. Bir ton param gitti, sinirim asabım bozuldu, pestilim çıktı! Bu canını yediğimin memleketinde hiçbir şeye heves etmemek lazım arkadaş!