Nazlı Mengi

Nazlı Mengi

nazli.mengi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Cem Yılmaz’ın Cibar Kemal adında bir gazoz satıcısını canlandırdığı ‘İftarlık Gazoz’ filmini ben çok sevdim. Elbette zevkler değişir, hele de aynı filmi beğenenler kadar beğenmeyenler de çıkar ama bu filmin sevilmek için çok özelliği var.

1970’li yılların başında geçen ve o yılların Dev-Sol gibi siyasi örgütlerinden de söz edilen ‘İftarlık Gazoz’; bir Ege kasabasında halkın dini yaşamları dahil olmak üzere günlük hayatını ‘gazoz satıcısı Kemal ve çocuk çırağı Adem’ üzerinden anlatan bir film...

Haberin Devamı

Cami ve imam sahnelerine, imamların kasabalarda-köylerde insanlar üzerindeki etkisine (hâlâ böyle olabilir ama) fazlaca yer verilmiş... Adem bile “Din, yetişkin olmayanların oruç tutmasını emretmiyor” denmesine rağmen o baskıyı hissediyor ve oruç tutma konusunda kimseyi dinlemiyor.

Tüm ekibin son derece doğal oyunculuğu, o yılların ve kasabanın olanca gerçekçiliğiyle yansıtılması etkileyici.

BİR ‘GAZOZ’ DA BANA
Yılmaz ve Parlar’ın başarısı...

Cem Yılmaz komedi ve dram unsurlarının karıştırıldığı filmde her ikisinde de her zamanki gibi aynı başarıyı gösteriyor. Daha önce de film, dizi ve reklamlarda rol almış olan Berat Efe Parlar da, Yılmaz da, yardımcı rollerdeki oyuncular da ödüllük oyunculuk sergilemişler.

Yüksel Aksu’nun yazıp yönettiği filmi ‘68 kuşağını, o yılları bilenlerle’ izleyecek olursanız; o yılların şarkıları, çekirdek çıtlatarak film izlenen açık hava sinemaları, siyasi olayları sırasında nostaljinin zirve yaptığını görmeniz mümkün.

Cem Yılmaz ve Berat Efe’nin ‘terliği sokaktan geri alması ve plajda turistlere satış’ sahnesi, Adem’in; orucu bozmamak için bitkin ve ter içinde verdiği mücadele, adı komüniste çıkmış ağa oğlu Hasan’dan ve verdiği kitaplardan etkilenmesi, onları okurken verilen masal görüntüleri bence süperdi.

Gazozu öyle keyifle içtiler ki film süresince, çıktığımda ilk işim gazoz aramak oldu. Yani diyeceğim o ki; gazozunuzu alın da gidin!

SAKIN KEMER SORMAYIN!

Bir arkadaşım Kanyon’un önünden bindiği taksiyi anlatıyordu. Önce söze “Bu sorun ciddi, İstanbul’da en uzun mesafelere de gitsen araçlarda emniyet kemeri yok” diye başladı ve devam etti; “Olmadığı gibi sorunca şoförler ‘Kimse istemiyor, bu da nereden çıktı’ diyerek bozuluyorlar.”
Gece Kanyon’dan çıkmış, taksiye binmiş, kemer yok. “Uzun mesafe gideceğim, kemer olmalı” deyince şoför, arkadaşımı ve yanındakileri indirmiş, koltuğun altından kemerleri çıkarmış, yola koyulmuşlar.
Böyle başa, böyle tıraş!
Kemer sorunu çözülmüşken bu kez de bakmışlar şoför sinyal minyal dinlemeden sağa sola hızlı ve ani geçişler yapıyor. Bizimki “Geçerken işaret verseniz” diyecek olmuş, şoför “Aaaa olmaz ama, araba sürüşüme de karışamazsınız, indiririm o zaman” cevabını vermiş. Kısa bir tartışma yaşamışlar; “Nasıl yani gece vakti, yolun ortasında sırf sinyal ver dedik diye” falan… Sonunda evine varmış arkadaşım ama bir daha kendi aracını almadan bir yere gitmeyeceğini söylüyor. Haklı mı, haklı da kendi aracı olmayanlar ne yapsın?
Trafik kontrolü sıfırsa, ticari araçlar kontrol dışı ise gazetelerde her gün okuduğumuz kaza haberlerine şaşırmamak lazım. Böyle başa, böyle tıraş!