‘İntikam’, ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’de ve ‘Aşk-ı Memnu’da oldu-ğu gibi akıp gitmiyor ve en kötüsü ‘heyecan uyandırmıyor’; sanki hep bir zorlama, bir itekleme var
Beren Saat’e olan sevgimi ve hiçbir dizisini kaçırmadan soluksuz izlediğimi zaman zaman sizinle de paylaştığım oluyor. Eh haliyle ‘İntikam’ dizisi başladığından beri de izliyorum. Ama ilk başlarda kabul etmek istemesem de bu dizide cidden ‘yürümeyen’ bir şeyler var.
Dizide olan bazı olaylar inandırıcılıktan çok uzak geliyor izlerken.. “Acaba sadece bana mı öyle geliyor?” diye düşünüp izleyen eşe dosta da sordum; herkes aynı fikirde... Dizi, ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’de ve ‘Aşk-ı Memnu’da olduğu gibi akıp gitmiyor ve en kötüsü heyecan uyandırmıyor; sanki hep bir zorlama, bir itekleme var.
Mantığın almadığı olaylar silsilesi!
Babasının intikamını almak için gözü kara bir şekilde savaşan Derin’in en büyük yardımcısı rolündeki Hakan karakteri; bir bilgisayarın başına oturmuş her türlü gerçekleşmesi imkansız denecek zor şeyi iki tıkla saniyeler içinde hallediyor. Ve 1-2 kere değil, sürekli! Rüzgar ve kardeşi neredeyse hiç iş yapmayan kafeleriyle bir anda borçlarını kapatıp düzlüğe çıkıyor. Derin’in oturduğu muhteşem yalının eski sahibi 2 milyon dolara bu yalıyı tekrar almaya kalkıyor. (2 milyon dolara yalı fikri sorduğum herkese saçma geldi!) Eşşek yüküyle parası olan Hakan, onlarca koruma tutup etrafında kuş uçurtmayacak bir güce sahipken Arsoy’ların adamının ölüm tehditlerinden tırsıyor! Bu arada dizide en sevdiğim karakter olan Hakan’ın korkudan titreyen halleriyle son bölümde karizması fena çizildi! (Engin Hepileri’nin canlandırdığı sempatik ve renkli karakteri izlemek keyifli, başarılı oyuncuya tebrikler)
Çalışma odasına girilmesi bile yasak olan Haldun Bey’in birçok önemli bilgi sakladığı bilgisayarı şifresiz bir şekilde karıştırılmaya hazır duruyor. Birlikte büyüdüğü Emre’ye aşık olan karakter, adeta bir katil gibi birini ilaçla bayıltıyor, öbür yandan başkasını gazla zehirlemeye çalışıyor. Koskoca şirketler tek bir hamleyle batırılıyor falan filan.. Anlatmakla bitmez yani...
Yabancı formatlar bize uymadı!
Bana dizilerde en abuk gelen durumsa; zengin aile üyelerinin evde gece gündüz ‘grand tuvalet’ dolaşıp akşam yemeklerinde bile kokteyl elbiseleriyle oturmaları. Utanmasalar yatağa da topuklu ayakkabıyla gidecekler!
Galiba bu ‘yabancı formatlı diziler’ pek bize göre değil... Yine yabancı formatlı olan ‘20 Dakika’ dizisine de en fazla iki bölüm dayanabildim. Bilmem aranızda benim gibi düşünenler var mı dostlar?
14 ŞUBAT’TA PAZI DOLMASI!
Sevgililer Günü’nü benim gibi gereksiz bulan başkalarının da olduğunu görmek hoşuma gitti ne yalan söyleyeyim! Tam bazı ünlü çiftlerin birbirlerine yaptığı ‘abartılı şov’ niteliğindeki ‘Sevgililer Günü’ sürprizlerine maruz kalmaktan içim şişmişken; Özlem Yıldız ilaç gibi imdadıma yetişti!
Gülşen Yüksel ve Müge Dağıstanlı’nın ‘14 Şubat’ta ne yaptınız?’ sorusu üzerine muzip bir tavırla “Pazı dolması yedik ayıptır söylemesi” cevabını vermesi beni bir saat güldürdü. Özlem Yıldız, “Yeni birlikte olmaya başlayan çiftler belki kutlama gereği duyuyordur ama 14 Şubat’ın benim için 13 ya da 15 Şubat’tan hiç bir farkı yok” diyerek kalbimde taht kurdu!
Bu arada Sevgililer Günü’nü anlamlı görüp kutlayanlara da lafım yok tabii ama madem bu günü ‘özel’ buluyorlar, sürprizler, hediyeler, kutlamalar da ‘iki kişi arasında’ özel kalmalı. Bütün dünyaya “Bakııın sevgilim benim için ne yaptıııı” şovu yapmak bayağı komik oluyor kanımca!