Serdar Ortaç ilk albümüyle tozu dumana kattığında takvimler 1994 yılını gösteriyordu. Aradan 23 sene geçti; Ortaç’ın zirvedeki, şarkılarının hayatımızdaki yeri hiç değişmedi. Türk pop müziğinin en büyük isimlerinden Ortaç’la yeni albümü ‘Cımbız’ için bir araya geldik, son günlerde hakkında merak edilen her şeyi konuştuk.
“Yaz, Serdar Ortaç albüm çıkarınca başlar” deriz yıllardır, neden bu kez mevsim ayarlarımızla oynadınız?
Kendi ayarlarım bozuldu, albümü yetiştiremedim! Amerika’da konserlerim vardı, Chloe’nin orada işleri vardı, bir gittik bütün yaz dönemedik. Bir baktım yaz bitmiş, albüm bitmemiş!
Yeni albüm ‘Cımbız’ı dinleyelim sizden...
Kendime yeni bir ekip kurdum bu albümde. Aranjör arkadaşım Tarık İster’le çalıştım, geleceği çok parlak. Besteleri de var albümde. Ankara’dan genç bir besteci şarkı gönderdi, adı ‘Posta Güvercini’, çok beğendim, sürpriz oldu. İlk defa Yıldız Tilbe’yle çalıştım, ne kadar büyük kadınmış, onu anladım. Geldi 15 dakikada bütün sözleri toparladı, yepyeni şeyler yazdı. Bunlar hep yenilik benim için...
‘Cımbız’ın hemen ardından Yıldız Tilbe’yle söylediğiniz ‘Havalı Yarim’e klip geldi...
Yönetmen Erkan Nas’la ilk defa klip yönettim. Yıldız’la çalışmak çok keyifliydi, yokluğunda arayacağımız bir müzisyen.
Bunca yılın sonunda hangi şarkının tutacağını tahmin edebiliyor musunuz?
Hâlâ “Acaba bu tutar mı, tutmaz mı?” diye endişeleniyorum ama bana güzel gelen genelde tutuyor. Bazı samimi arkadaşlarım var, eğer onlar şarkıyı beğenirse kesin tutmaz! Beğenirlerse “Bu tutmayacak” deyip başka şarkıyla çıkıyorum, buna çok inanıyorum!
Serdar Ortaç şarkılarının bir matematiği olduğu söylenir, öyle mi?
25 yaşındayken hep kafiyeli ve aritmetik şeyler yazıyordum, anlamına bakmadan. 40’ı geçince artık anlam aramaya başladım. Ama mesela ‘Bilsem Ki’ ve ‘Yaz Yağmuru’ gibi şarkılarda hüzünlenelim, ağlayalım, ‘Seni Çöpe Atacağım Poşete Yazık’ta da gülelim
yani ne fark eder!
‘Hırsım ‘Cımbız’la geri geldi!’
Müzikle ilgili hevesiniz ve heyecanınız devam ediyor mu?
Hastalık döneminde moralsizlikten hevesim kırılmıştı. “Ben artık hiçbir şey yapmam, çekip gideyim” diyordum. Sonra araya Amerika konserleri girince toparladım. Şimdi ‘Cımbız’ albümünde aynı hırsı yakaladım. Ama mesela Harbiye konserlerinde Brezilya’dan 50-55 dansçı getirirdim. Artık “Harbiye’de eseyim, geçeyim” hevesim yok.
Ömür boyu zirvede kalmak çok az sanatçıya nasip olan bir şey, siz hep zirvedesiniz...
Bence suyu çıktı bu kadar olmamalıydı! Bir araba markası bile sürekli model değiştirir, yoksa insanlar sıkılır. Ben tam kendimden sıkılacağım dakika yeni bir şey yapıyorum. Michael Jackson ölene kadar zirvede kalamadı mesela, arada çürük
işler yaptı.
Peki durmayı düşünüyor musunuz?
Etrafımda bakacak kimsem olmasa bırakırdım belki. Onlara ekmek verme hedefi var. Yoksa benim içtiğim bir çay... Gerçi Amerika’da uzun süre kalınca sıkıldım ve çalışmak istedim. Müziği bırakamam, uzak kalınca piyanomu bile özlüyorum.
‘Bisikletle özgür hissediyorum’
Herkes sağlığınızı merak ediyor...
Ayaklarım eskisi gibi tutmuyor, güçsüz. Yolda dengesiz yürüyorum. Ellerimde uyuşma var. “İçki içmiş, sahnede düşüyor” diye haber çıkıyor mesela; içkiyi bırakalı yıllar oldu. Bunlar denge bozukluğundan... Zaman zaman konuşma zorluğum oluyor. “Sadece gözlerle konuşulsa, kelimeler olmasa” diyorum bazen! MS sinir sistemini ve beyni etkiliyor. Ama tabii daha kötü MS’ler var, benimki rutin seyrediyor, hastalığın derecesine bile bin şükür ediyorum.
Şehirde bisiklete binen tek popstarsınız! Hastalığınıza iyi mi geliyor?
Ayaklarımı güçlendirmek için başladım, sonra müptelası oldum! Kendimi özgür hissediyorum. Sarıyer’den geçerken balıkçılarla sohbet ediyorum.Banklarda oturanların yanına gidip konuşuyorum. Her gün yeni insanlar tanıyorum, bir sürü arkadaşım oldu. Bunlar güzel şeyler.
‘Harika bir baba olacağım!’
Nasıl bir baba olacaksınız sizce?
Harika! Fallarımda da “Çok güzel bir kızın olacak” diye çıkıyor. Hiçbir şey için geç değil, hastalığım da söylendiği gibi baba olmaya engel değil. MS’i olup dört çocuğu olan aileler var. Çocuğumun üzerine titrerim, tırnağı kırılsa benimki kırılmış gibi hissederim. Chloe’ye de çocuğum gibi bakarım. Belki de aşkımızın taze kalma sebebi budur.
Sürekli “Boşanacaklar” haberleri çıkıyor, sabırla cevap veriyorsunuz her seferinde...
Chloe yaşı dolayısıyla bu haberleri kafaya takıyor ama ben önemsemiyorum, zamanla her şey aşılıyor. Bende ermiş sabrı var, artık o basamağa ulaşmışım. Bazıları “Çok vurdumduymazsın” diyor. Oysa ben içime ata ata hastalandım. Doktor, “Evin yansa arkana dönüp bakmayacaksın” dedi. Artık öyle yapıyorum.
Amerika’dan ev sahibi oldunuz, ileride oraya yerleşme düşünceniz var mı?
Hanım Türkiye’yi çok seviyor, Amerika’ya sadece iş için gidiyor, sanırım o da yerleşmez, ben de Türkiye’yi bırakmam. Ama burada bir yere kaçılabilir, bir cennet köşe bulunabilir.
Chloe’yle hangi konuda anlaşamazsınız?
Tüm hayatımın planlı olmasına çıldırıyor! Ona göre rüzgar nereden eserse onu yapmalıyız. Bir anda karar verip, Budapeşte’ye gitmeliyiz mesela! Bende ise her şey disiplin. Evdeki pantolonun raftaki yeri bile önemli! Oysa Chloe onu gidip başka rafa da koyar. Ama bunu da çözüyorum; Orhan Gencebay’ın verdiği “Haklısın, doğrudur, olabilir karıcım” tavsiyesini uyguluyorum!