İnternette gezinmeye, Facebook’a bakmaya korkar oldum artık; zira her yerde karşıma ‘Hayvanlara yapılan eziyetler’i gösteren haberler, fotoğraflar, görüntüler çıkıyor. Bunları okumayı, izlemeyi geç; daha gördüğüm anda içim çekiliyor, bütün gün kendime gelemiyorum!
Son olarak Nejat İşler’in Gümüşlük’te beslediği köpeğin zehirlenmiş hali ve Sakarya’da bir aracın arkasına bağlanmış; yerde sürüklenerek boğulmamak için aracın hızına ayak uydurmaya çalışan zavallı köpeğin fotoğrafıyla bir kez daha kalbim sıkıştı!
Bunu yapanları insan yerine koymak mümkün değil; çok afedersiniz ama Allah topunu kahretsin!
KÖPEĞE ÜZÜLÜRKEN!
Bu satırları yazarken Fethiye’de işe gelmeyen 11 yaşındaki çırağını boynundan iple motosikletine bağlayıp koşturan caninin haberini gördüm bu sefer...
Biz burada köpeği bağlayana deliriyoruz; bir başka ruh hastası almış aynı şekilde çocuğu bağlamış; Allah’ım aklımızı koru; diyecek kelime bulamıyorum! İnsanlara eziyetin kol gezdiği memlekette ben neyi anlatıyorum ki!
ZORLU’DA KAZAYA KURBAN GİDİYORDUK!
‘Cats’in ilk gecesinde dünyanın en önemli müzikallerinden birini İstanbul’da izleyecek olmanın heyecanıyla Zorlu Center’a attım kendimi... Salona girmek için yürüyen merdivenlere doğru gittik; baktık çalışmıyor, tabana kuvvet inmeye başladı herkes... Hareketsiz merdivenin üstü tıklım tıklım insan doluyken; ani bir şekilde çalışmaya başladı!
Onlarca kişi bağrışmalar eşliğinde sendeleyip düşme tehlikesi geçirdik. Öyle ki, bir kaçımız önündekinin üzerine düşse; zincirleme bir felaket yaşanabilirdi!
Zorlu’da dünya standartlarında bir performans sanatları merkezi açıldı diye sevinirken tehlikeli bir hataya kurban gidecektik topluca! Bu kadar iddialı bir yerde bu tip hatalar kabul edilemez.
İSTER İSTEMEZ KIYASLIYORUM
‘Cats’den çok fazla bahsetmeyeceğim, yeterince yazılıp çizildi; daha önce gördüğüm için gitmeden önce ben de yazdım... Sadece müzikali izlerken aklımdan geçenleri söyleyeceğim.
Müzikalin oyuncuları saatlerce durmadan hem muhteşem bir şekilde dans ediyor; hem de şarkı söylüyorlar. Ve hiçbirinde ufacık bir hata görmek mümkün değil; hepsi kusursuz. O zor danslarda tek bir uyumsuzluk yok; belli ki bir ‘asker disipliniyle’ çalışılmış.
Bizde bunun yüzde biri kadar bir dans şov yapılsa; kimbilir dansçılar arasında hareketleri kaçıran, hakkını veremeyen, uyumu bozan kaç kişi çıkar!
Bu sadece yetenek ya da eldeki imkanlar işi değil; çok büyük bir disiplin ve özveri işi ki; bizdeki en büyük eksiklerden biri de bu; ne yazık ki!
ŞİMDİ DE BORU DANSI
Son dönemin popüler sporu pilates’ten sonra yeni bir faaliyetle karşı karşıyayız; boru dansı! Ünlülerin boruya sarılmış fotoğrafları tek tek dökülmeye başladı. Bu arada beni de kankuşum Zeynep aradı ve “Bir arkadaşım boru dansına gidiyor, hem çok iyi form tutuyormuş, hem de kendini hiç olmadığı kadar kadınsı hissediyormuş, ayarlıyorum biz de gideceğiz” diye.
‘Kadınsı hissetmek’ deyince bir heveslendim; günümüzde etrafta doğru dürüst erkekle karşılaşma şansımız azaldıkça; kadınlar olarak ‘mecburiyetten’ erkeksileşiyoruz giderek!
Birkaç saat de olsa kadınlığı hissetmek fena olmaz hani!