Survivor her zaman keyifle takip ettiğim, yarışmadan çok ‘büyük bir hayat sınavı’ olarak gördüğüm bir program... İtiraf edeyim, eğer fırsat olursa bir gün Survivor’a katılmak ve bu ‘hiç unutulmayacak deneyimi yaşamak’ da en çok istediğim şeylerden biri, bakalım kısmet!
Survivor sadece yarışmacılara değil, izleyenlere de sahip olduğu ama normal karşıladığı için takdir etmediği, şükretmediği ufacık şeylerin bile aslında ne kadar büyük birer nimet olduğunu gösteriyor.
‘Hamburger menüsü ödülü’ vardı geçenlerde. Ödülü kazananların yaşadığı tarif edilemez mutluluğun yanında, kaybedenlerin nasıl gözyaşı döktüğüne, bu üzüntü karşısında Acun Ilıcalı’nın bile hüzünlendiğine şahit olduk.
Hamburger yediğimiz zaman hangimiz bunun için çok büyük bir mutluluk yaşıyoruz bir düşünsenize? Halbuki tek bir patates kızartması bile nasıl önem taşıyor, ona ulaşamayanlar için...
Tokun açın halinden anlamasına, insanın sahip olduğu bir ekmek dilimine bile şükretmesine büyük katkısı olduğu için bu programı bir başka seviyorum. Anlayana çok fazla şey öğretiyor Survivor...
YİNE YAPTI YAPACAĞINI!
İdo Tatlıses’in ‘tatlı sesi’yle tanışmam ilginç olmuştu! ‘Sonsuz Teşekkürler’ şarkısı çıktığında bir yandan her yerde gördüğüm dev İdo afişlerine bakıp “Aaa o da mı şarkıcı oldu, hani DJ’di” diye söylenirken, diğer yandan onun olduğunu bilmediğim şarkısını radyoda duydukça bayılıp, “Kim söylüyor bunu” diye yana yakıla aranıyordum! Yani İdo önyargımı afiyetle yedirmişti bana sağolsun!
Üç şarkılık yeni albümünü radyoda duyup aşık olmayı beklemeden paşa paşa aldım bu sefer! Ve evet yine yapmış yapacağını, birbirinden güzel şarkılara imza atmış. Bu aralar ruh halim bahar depresifliği noktasında olduğu için slowlara takıldım. ‘Kaç Kere’ ve ‘Kanayan Yara’ya fena sarmış haldeyim, çok iyiler. Bir de sanki İdo’ya slow şarkılar daha çok yakışıyor, acayip duygusal ve damardan yakalayan bir sesi var, şu an araba yolculuklarım komple İdo’yla bunalım yaparak geçmekte!