Naim Dilmener

Naim Dilmener

ndilmener@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başlıktaki sorunun cevabı, “Çok şey” olabilir, hatta “her şey.” “Değişmeyen ne kaldı?” da olabilir bu sorunun cevabı, ya da bu sorunun alt sorusu.
Ayça Şen, henüz yayınlanan albümü “Astronot”un (Rakun) açılış şarkısında, “Değişen bişey yok, değişen bişey yok...” diyor ama durum öyle değil. Artık değişmenin - değiştirmenin ötesine geçtik. Savrulduk, hayatlarımız altüst oldu. Parasızız-pulsuzuz, açız-yalnızız, dermansızız-hastayız.
Ayça Şen ve (başta Mor ve Ötesi’nden Burak Güven olmak üzere) bütün ekibi de elbette bunun farkında. “Değişen bişey yok” derken, bir tür ya da biçimde Nazan Öncel’in o meşhur sözünü tekrarlamaktalar aslında: “Sokarım politikana / sokarım çağ atlamana.”
Sanki durduk yerdeymiş gibi oldu, Ayça Şen ismini Nazan Öncel’in yanına koymak ama değil.
Şen de Öncel gibilerdendir, aynı sınıftandır. Kolay kolay o ya da bu sınıfa koyulamayacak-lardandır. Hatta sınıfsızlardandır; bir rüyayı gerçek kılmış ve gerçekten “sınıfsız” olabilmişlerden.

Bir lokma bir hırka

Böyle de çok fazla insanımız yoktur; en azından kültürel alanda, en azından bir “yaratıcı” olarak.
Kendimizi zorlarsak üç beş isim daha sayabiliriz bu alandan. Umay Umay, Filiz Kerestecioğlu, Emel Armutçu, Türkan Saylan, Lale Müldür ve Perihan Mağden mesela.
Hepsi kadın gördüğünüz gibi; demek ki “sınıfsız” olmayı-olabilmeyi hayata geçirmek, gerçekten de zormuş, gerçekten korkulduğu kadar varmış.
Çünkü çok şey gerekiyor. Çok şeye aynı anda sahip olmayı gerektiriyor.
Yalnızca “Oryantalden bıkmak, titretmekten yorulmak, aynı telden sıkılmak” da değil; daha fazlası, çok daha fazlası.
Cinsiyetçi olmayacaksınız en başta! Hiçbir “cinsiyet”i küçümsemeyecek, aksine, (öğrenilmiş-kazanılmış bir davranış biçimi olarak da değil, tam anlamıyla içgüdüsel bir şekilde) eşitiniz, tam eşitiniz olarak göreceksiniz.
Bunu yapabildiniz mi kimse tutamaz sizi artık; gerisini halledersiniz; bu şiarla yola çıkanı kimse tutamaz.
Bu nedenledir ki Perihan Mağden’den çok şey öğreniyoruz; her gün, her yazısından.
Bu nedenledir ki Ayça Şen ne yaparsa yapsın, iyi yapıyor. Ruhunu katarak yapıyor ve yaptığı her ne ise, Ayça Şen’e münhasır bir şey oluyor.

Ne biz suçluyuz ne de annemiz

Burak Güven ve Serkan Hökenek’in desteği ile yapılmış “Astronot” da, yukarda söylediklerimizi doğruluyor.
Bu albüm hiç ama hiç kimseye, “Evet iyi kız ama...” gibi cümleler kurdurmayacak, yersiz-manâsız “bu olmamış” parantezleri açtırmayacak.
Şen ve arkadaşları, yalnızca farklı, kendilerine özgü bir sound inşa etmekle kalmamışlar; bu sound’un dört bir yanını da doldurmuş, sağlama almışlar. Üfleseniz yıkılacak-göçecek şarkılarla-albümlerle-şarkıcılarla-rockçularla kaynayan bu memleketin toprakları için, Ayça Şen taze ve güçlü bir alternatif.
“Ben başka şeyler yapmaktaydım; gün geldi, önümde bu yol açıldı ama balıklama dalmadım; çalıştım, çok çalıştım ve ancak öyle girdim bu işe,” demeye çalışıyor Ayça Şen, “Ne olsa yaparım-ne olsa beceririm” kuşağına.
Burak Güven’in en doğru kararı ise Ayça Şen’e güvenip, onu “oyunun içine” çekmek olmamış. Bundan daha önemlisi var; “Gel ama, uzaktan seyretmek yok; birlikte yapacağız,” demiş de olmalı.
Şen, şarkıların yazılması aşamasına da katılmış; muhtemelen sound’un yaratılma ya da inşa edilme aşamalarında da katkısı büyük. Merkeze rock’u alan bir sound bu; başta blues olmak üzere çok sayıda renk-anlayış ile yenilenmiş de. Ya da yeniden ve yeniden yaratılmış. Bu çapta özgün bir sound var, “Astronot” albümünde.
Sözler-dizelerin her biri ise şiddetli birer tokat ya da yumruk; anlamayana bile saz!
“Astronot” ile ilgili olarak söylenebilecek tek olumsuz şey (aslında bu, o kadar da olumsuz bir şey değil) Şen’in vokal biçiminin-tekniğinin, zaman zaman (mesela “Budur”da) Aylin Aslım’a meyletmesi. Bu, her ikisinin ses renklerinin çok yakın olmasıyla da alâkalı bir şey.
Son söz: “Ne mutlu hem sınıfsız, hem de yaratıcı olabilenlere.”