Finders Keepers adlı İngiliz plak firması, internet sitesinde “psychedelic-jazz-folk-funk-avant-garde” meraklısı bir firma olarak tanıtıyor kendisini.
Ve bir zamandır olageldiği gibi bu üst başlıklar söz konusu olduğunda, hele hele “psychedelic” dendiğinde, (sanki) “el mahkum”, bizi hatırlayıp, bize el atıp duruyorlar.
Gerçekten tuhaf bir durum. Sanırsınız ki, bu akımların temeli 60’larda bizde atılmış, sanırsınız ki bu akımlar, en yüksek mertebelerine, 70’lerde ve bizde erişmişler.
“İlle de keşif yapmak isteyen, ille de farklı, hiç bilinmemiş-duyulmamış ses-ritim-melodilerin peşinde gezip duran bir “takım” var. Ülke ülke gezen bu takımın içinde bağımsız ve küçük firma yöneticileri de var, (ilkel ya da değil) her duyduğu “ses”e, “kutsal ses” muamelesi yapan eleştirmenler, gazete ya da dergi editörleri de.
Bu takım “world-music” diyor, başka da bir şey demiyor. Mangalda kül bırakmamacasına sarılıyor-destek veriyorlar her kulaklarına çalınana.
Ama bu curcunada (bozuk saat misali) kırk yılda bir “doğru isim” de bulabiliyorlar. Erkin Koray’ı böyle keşfettiler; Fikret Kızılok, Moğollar, Selda ve Edip Akbayram’ı da.
Selda’yı bütün dünyaya layıkıyla (hem CD, hem de LP ile üstelik) sunmuş Finders Keepers’ın son keşfi ise Ersen oldu.
Mustafa Özkent’e de (“Gençlik İle Elele”) kucak açmış bu firmanın, yolunu Ersen’e de düşürmesinin sebebi ne olabilir ki?
Zor soru. Elli cevabı olabilir bunun. Ama galiba “en anlamlı”sı, bu yazının bir tarafına iliştirilmiş şu “poz” olmalı: “O bakış”, “o tesbih-o karanfil”li duruş.
Bir yoksulluk
Şaka bir yana (şakaydı elbette; ama tamamen de değil:), Cem Karaca, Siluetler, Mavi Işıklar, Hümeyra, Esin Afşar ve onlarca başka “baba” isim varken-dururken, ister finder olun, ister keeper; ne oldu da soluğu Ersen’in kapısında aldınız?
Ersen ki, “iyi bir şarkıcı” olarak nam salmamıştır. Evet Allah için; hep (Kardaşlar olsun, ya da daha uzun sürmüş Dadaşlar dönemi olsun) zımba gibi müzisyenlerle çalışmıştır; hep en iyileriyle, hep de sound ve icra konusunda çok kafa yormuşlarla. Ama bir “solist” ya da “vokalist” olarak, bırakın çok iyi olmayı, “vasat” bile sayıl(a)mamıştır.
Aksine; zor ve gergin ve sıkıntılı bir vokal biçimi vardı. Aslında “di”li geçmişe de gerek yok, hâlâ öyle; birkaç ay önce yayınladığı “Anadolu Sevdamız”da (Yeni Dünya), gerginlik ve sıkıntı tavan yapmış; çözün çözebilirseniz.
Madem “iğne”yi Ersen’e batırdık, “çuvaldız”ı da Mustafa Sandal’a saplayalım: Günümüzdeki Mustafa Sandal’ın 70’lerdeki karşılığıdır Ersen. Ses gücü-rengi olarak değil tabii, bu konuda Mustafa Sandal’ın eline kimse su dökemez. Ama vokal tekniği esas alındığında, bunu söylemek mümkün. O iç çeke çeke, içe kapana kapana ve aniden dışa açıla açıla, sıkıla-sıkıştırıla icra edilen “teknik” var ya, o işte.
Birlikte çalışılmış süper müzisyenlerin, Finders Keepers’ın yolunu Ersen istikametinde aydınlatmış olması, elbette mümkün.
Ama şu da var: Yalnızca bizim için değil, dışardakiler için de çözülmesi zor, hatta bazen imkânsız olan “telif hakları sorunsalı”, İngilizleri Ersen’e mecbur (hatta mahkum) etmiş olabilir.
Bir ölüm
Ersen de çoğu çağdaşı gibi, çok fazla “anonim” şarkı söylemiştir. “Anonim” yani sözü ya da müziği ya da ikisi birden bilinmeyen-seçilmeyen, ya da biliniyor-seçiliyorsa bile, ilgili yasalar gereği artık izin alınması gerekmeyen, herkes tarafından serbestçe kullanılabilen-çoğaltılabilen şarkılar.
Finders Keepers hiç şüphesiz bir “korsan firma” değil. Son derece düzgün çalışan, son derece disiplinli bir firma.
Ama bir biçimde, yolu bizim ülkeye düşenlerden de, “imza”ların ne kadar zor toplandığını duymuş olmalı. Duymuş ve tamamen değil de, kısmen kaytarmanın yollarını aramış olmalı. Selda’nın albümünü yayınlarken Türküola’dan, Ersen’in albümünü yayınlarken Şahinler’den izin alıp almadıklarını Allah bilir. Ama bizim tahminimiz, koca bir albüm hazırlarken, mümkün olduğunca az isme işleri düşsün diye, “anonimci” Ersen’i seçtikleri.
“Kozan Dağı”, “Beni Hor Görme Kardeşim”, “Çakmağı Çak”, “Bir Ayrılık...” gibi Ersen külliyatının İngiltere ya da benzeri bir ülkede kaç para edeceği ise ayrı bir konudur.
Belki de kafalarını hiç kurcalamamıştı. Maksatları, “şal ve gül”, “gül ve diken”, “tesbih ve karanfil”di belki de.
Fotoğrafta bir “cep telefonu” da olsun isterlerdi ya, bunun için biraz daha zaman geçmesi gerek.