Şevket Uğurluer’in uzun zamandır devam eden “Anılarla Müzik” adlı televizyon programı, sonunda bir albüme de sebep oldu.
Sebep oldu da, popüler müziğimizin devlerinden biri olan Şevket Uğurluer, nihayet dört başı mamur bir albüme kavuştu.
Batılı bir müziğin, memleket topraklarına sızmaya niyetlendiği ilk günlerden itibaren sahnede olan ve (yol yordam göstermekten tutun da, farklı şarkılar arayıp bularak fakruzaruret içindeki bir alanı rahatlatmak dahil) her türlü anlamda “öncü” rolünü üstlenmiş Uğurluer’e, ne tuhaftır ki stüdyoların yolları unutturulmuş ve kendisine ekran-sahne hariç, şarkı söyleme imkânı verilmemişti.
Yıllardır böyleydi bu; o ilk günlerin, o deneme-yanılmaların bol olduğu günler-dönemler hariç, bu tepeden tırnağa “müzik ve tecrübe” olan müzisyenimize, her niyeyse-her nasılsa-her nedense, bir albüm bile çok görülmüştü.
Neyse ki Muhteşem Candan’ın Elenor’u, (herkesin-hepimizin adına) bu ayıbı temizledi ve zengin mi zengin (tam 22 şarkılık) bir albüm yaptı Uğurluer’imize.
Birkaç istisna hariç, sahibi olduğu katalog konusunda (bu satırların yazarı dahil) çoğu kişinin burun büktüğü Elenor’u tebrik etmemiz gerek; vefayı, saygıyı, hak teslimini, bizim gibi kulak arkası etmediği için. İlk alkışlarımız onlar için.
Kim ne derse desin
Geri kalan alkışların hepsi ise Şevket Uğurluer’in.
Başta Ayten Alpman, Ay-Feri ve Gönül Turgut gibi diva’lar olmak üzere, çok sayıda yorumcunun yetişmesine sebep olmuş-katkıda bulunmuş Uğurluer’in bize, pop müziğimize katkıları saymakla bitmez.
Şarkıların her türlü “ortam” ve “format” üzerinde cirit attığı şu günlerde, “şarkı sıkıntısı”nın ne olduğunu kimselere anlatabilmek mümkün değil ama deneyelim.
Düşünün ki, hiç duymadığınız, sizin için çok yabancı bir müzik ithal ediliyor memlekete. Bu müziğin şarkılarında, ne o çok iyi tanıdığınız kişiye “Bir bahar akşamı” rastlayabiliyorsunuz, ne de bu şarkılar sizi söylüyor. Tamamen başka şeyler anlatıyor, tamamen başka şeyler söylüyor.
Üstelik farklı bir biçimde yapıyor bunu. Ne o küçükken elinize aldığınız “saz”dan eser var bu şarkılarda, ne de makamlardan-peşrevlerden-fasıllardan.
“Eh, kulak bu; bir şekilde alışır,” diyelim.
Peki bu yabancı olduğunuz ve (henüz) hiç ama hiçbir katkıda bulunmadığınız alanda siz ne çalacak, nasıl söyleyeceksiniz? Daha kimse, “dertli dertli gitarın tellerine” vur(a)mamıştır çünkü. Örnek yoktur ve yolunuz, “babaanne” (yoksa “anneanne” mi?) kılığına girmiş kurdun tuzağına doğru gidecek gibidir.
İşte böylesine zor ve ümitsiz bir devre atlatılmıştır Uğurluer’in de başını çektiği “öncü takım” sayesinde. Sonuç “hezimet” olacak gibi gözükmekteyken, neredeyse “şampiyonluk” ile sonuçlanmıştır. Evet, dışarda kırk yılda bir işe yarayan bir şampiyonluk ama şampiyonluk nihayetinde.
Hep hoş gelir
Şevket Uğurluer’in alametifarikası olmuş “Not Responsible” ile başlayan anılara yolculuğun bu son turu, “önce hoş sonra boş” gelen “Sway”le, “No more no more no more no more” bölümünde, ısrarla “bono bono bono bono” şeklinde tempo tuttuğumuz “Hit The Road Jack”, Ajda Pekkan’ın “son dansı bana sakla sevgilim” dileğinde bulunduğu “Save The Last Dance For Me” ile devam ediyor, hatta “elleri birleşmiş-kalpleri sözleşmiş iki yabancı”yı da ihmal etmeyerek, yolunu “Strangers In The Night”a düşürüyor.
Rüya gibi bir repertuvar. Tamamı da, işi bu olan-işi hep bu olmuş bir müzisyen tarafından mükemmel bir biçimde yorumlanarak, “bir çağ yangını”ndan ilk kurtarılacak bir albüm haline getirilmiş.
YEŞİL IŞIK
Şevket Uğurluer ve Arkadaşları’nın “Metin Geliyor Metin” (Ezgi), “Tombalacık Halimem” (Tezelli), “Not Responsible” (Melodi),
İzel (Çeliköz)-Reyhan (Karaca)-Can (Uğurluer)’ın (Eurovision şarkılarımızdan biri olan) “İki Dakika” (Madierpo) 45’liklerini, SAKIN KAÇIRMAYIN.
GÖKKUŞAĞI
Şevket Baba, İzel-Reyhan-Can’ı herhangi bir programında bir araya getirse ve 1991 Eurovision Türkiye finalinde yarışmış şarkıların (Adnan Göyken’in o pek eğlenceli, o pek lezzetli “Hamburger”i dahil) tamamını yeniden söyletse de, kulaklarımız şenlense. Genç kuşak şarkıcıları da, “Analar ne şarkıcılar-ne yorumcular-ne besteciler yetiştirmiş” diyerek, derdine yansa.