Müziğin önemli fuarlarından-pazarlarından (hatta şenliklerinden) Popkomm’un bu yıl beşincisi düzenlendi; yine Berlin’de, 7-10 Ekim tarihleri arasında.
İlki 2004 yılında yapılan Popkomm’un, bu yıl bizim için önemi büyüktü. Tıpkı Frankfurt Kitap Fuarı’nda olduğu gibi, burada da konuk ülke (yani “üst başlık”) Türkiye’ydi. Bu nedenle bugüne kadar, bizim müzik endüstrisi tarafından (diyelim ki, Cannes’da yapılan MIDEM kadar) ilgi gösterilmemiş Popkomm’a azami ilgi (ve elbette “boy”) gösterildi bu yıl.
Popkomm’un beşincisi 7 Ekim Salı sabahı, yapılan bir basın toplantısı ile başladı. Popkomm yetkililerine, MESAM Başkanı Ali Rıza Binboğa ve MÜYAP Başkanı Bülent Forta da eşlik etti.
Forta, ülkemiz müzik pazarının bugününü özetledi ve dünya pazarı içindeki yeri ile ilgili olarak, muhtelif istatistiklerden söz etti, rakamlar verdi.
Binboğa da, kurulduğu yıldan başlayarak, telif alanında sürmekte olan başıbozukluğa bir fren koymuş olan MESAM’ın yaptıklarından ve gelecekte yapmayı planladıklarından söz etti.
Aynı akşam da açılış partisi yapıldı.
Berlin’in ünleri dillere destan gece kulüplerinden birinde yapılan partiyi, ünü Avrupa’da giderek yükselen Emel sundu. Bir başka “Hadise” sayılabilecek Emel’i, Popkomm’un başındaki isim Dr. Ralf G. Kleinhenz sundu, hem de gurur duyulabilecek cümlelerle-anonslarla.
Önce Hadise ve ardından da Emel’le birlikte ortaya çıkan en net sonuç şu galiba: Almanya ve benzeri ülkelerden ithal ettiğimiz şarkıcılar, ille de İsmail YK gibi “ağır bir kazık” olmak zorunda değiller.
Multikulti ve diğerleri
8 Ekim sabahı ise kapılar esmi olarak açıldı.
Geniş bir alana yayılan Popkomm’a (Amerika dahil) dünyanın dört bir yanından firma-prodüktör-müzisyen akmıştı.
Universal’in standı resmen göz kamaştırmaktaydı. Uluslararası firmalar, kriz-mriz dinlememiş, para akıtmıştı.
Konuk ülke Türkiye’nin bölümü, gösterişli değil ama şık ve işlevseldi. “Ortadoğu ve Balkanların en eski Eski 45’likçisi” Nail Hardener’in koleksiyonundan seçilmiş plak kapakları ile süslenmiş standımız, her ama her dakika çok kalabalıktı.
Türkiye standına yazılı ve görsel basın da büyük ilgi gösterdi, ziyaretçiler de. “Zarif bir cafe” gibi tasarlanmış oturma bölümünde ise müzik endüstrimizde başı çeken ve kolay kolay yan yana görülemeyecek çok sayıda firma sahibi-yöneticisi, hem Popkomm’un yol açtığı hareketlilik sebebiyle görüşmeler yaptılar, hem de kendi aralarında tadına doyulmaz sohbetler.
Mustafa Karahan (TMC), Bülent Seyhan (Seyhan), Samsun Demir (DMC), Hasan Saltık (Kalan), Ali Coşar (Doublemoon) ve Süha Kurultay’ın (Mess) yanında, Atlantis firmasının Berlin’e taşıdığı onlarca basın mensubu da mevcuttu: (Başta Akşam’dan Yiğit Karaahmet olmak üzere) gazeteciler, (başta Virgin dahil, NTV radyolarının genel koordinatörü Ahmet Yeşiltepe olmak üzere) radyocular ve (başta Powertürk olmak üzere) televizyon kanalları.
Ve de yıllardır bizi yurt dışında başarıyla temsil eden basın mensuplarımız. Gülbahar Kültür, İpek İpekçioğlu ve Ufuk Danışman. Danışman, uzun bir süredir Berlin’den yayın yapan radyosu Multikulti’nin kapatılmasına karar verilmiş olmasıyla bile moralini bozmadı ve fuar alanından canlı yayın yaparak, Türkiye’nin misafir olma durumuna bilgi ve görkem kattı.
Buradakiler de-Almanya’dakiler de; inşallah ne yaptıklarını biliyor, inşallah Ufuk Danışan gibi tepeden tırnağa müzik aşkı ile donanmış birini ellerinden kaçırmayı düşünmüyorlardır.
Athena’nın gücü adına
Aynı günün akşamında konserler de başladı.
Moğollar, Athena ve Mazhar Fuat Özkan konserleri vardı o akşam. Moğollar ve MFÖ’nün gördüğü ilgi kimseyi şaşırtmadı. Eski Tüfekler hâlâ çok iyi ateş alıyor, hâlâ tam kalbe nişan alıyorlar. Ama asıl sürprizi Athena yaptı. Grup sahnedeyken konser mekânı tıklım tıklımdı ve festival yetkililerin söylediğine göre, ilk defa kapılar kapatılmak zorunda kalındı.
Athena fişek gibiydi sahnede. Ama yaş ortalaması çok genç, seyircisi daha da ateşli, daha da hareketliydi. Hemen hemen her şarkı, sahnedekiler ve seyirciler tarafından birlikte söylendi. Sonraki gün de Deniz Seki sahnedeydi; sonra da başkaları.
Popkomm’un getirip ayaklarımızın önüne bıraktığı imkan, hem de tam ortasında olduğumuz ekonomik krize rağmen iyi değerlendirilmiş, fırsat tepilmemişti.
Kültür Bakanlığı Frankfurt Kitap Fuarı için ayırdığı bütçenin (aşağı yukarı) “yirmide biri” kadarını ayırmıştı Popkomm için. Ve bu bütçe ile de, yapılabileceklerin en ama en iyisi yapılmıştı sonuçta.
Darısı başka şenliklerin, başka fuarların, başka festivallerin başına. “Konuk Ülke Türkiye” eğilimi, bir moda olmaktan çok, dünyanın memleketimize yapmak istediği bir “keşif yolculuğu”na benziyor. Bu nedenle, başka imkan ya da ihtimaller, nasılsa çıkacaktır.