Popüler müziğimizin üzerine güneş gibi doğmuşlardandır Selda. Mehmet Teoman’ın o eşsiz dizelerini ödünç alıp söylersek, “içimize doğmuş”, bizi “içine alıp, yakmış-ısıtmış” biridir.
Yakın bir zamanda, bu Güneş yurtdışındakileri de ısıtmaya-yakmaya başladı. Bağımsız firmalardan Finders Keepers, 45’liklerden temizlenen ilave şarkılarla da desteklenmiş bir albümünü yayınladı ve olan da ondan sonra oldu.
Basının bir bölümü “Türkiye’nin Joan Baez’i” dedi (ki bize kalırsa, bu paralelliğin altını çiziş Selda’ya değil, Baez’e bir övgüdür), bir bölümü de “ozan yorumcu”dan girdi, Selda’nın kimselere benzemez ses gücünden-renginden çıktı. Ortak noktaları da, “Bu nasıl ses böyle Allahım!” şaşkınlığıydı.
Şaşıp kaldılar. Kendilerine de, bize de.
Bu ses, böyle bir ses 70’lerin başından itibaren bizimleydi (aslında 60’ların ikinci yarısından itibaren Ankaralıların gözdesiydi) ve biz onun önüne düşüp, hiçbir şekilde tanıtmaya çalışmamıştık.
Kendilerine de şaştılar. “Sistem”in bütün yönleriyle yanlış işlediğini ve eğer hasbelkader bir internet çağı açılmamış olsa, bütün bu seslerden-renklerden mahrum kalma ihtimallerinin olduğunu gördüler.
Sahibi olduğu Majör adlı firma vasıtasıyla (ve Ferhan Üçoklar’ın büyük desteği ile), bir yandan eski şarkılarını-albümlerini son derece planlı-programlı bir şekilde disklere aktaran Selda, bir yandan da yeni şarkılar arıyor-buluyor ve zamanı geldiğinde, bunları da yeni bir albümde topluyor.
Güvercinleri de vururlar
İşte şimdi “Güvercinleri de Vururlar” zamanı. Darağacındaki fidanların, meydanlarda-sokaklarda vurulan devrimcilerin ardından ağıt yakmaktan asla vazgeçmemiş bu eşsiz diva, şimdi de Hrant Dink’i anlatıyor, onun için gözyaşı döküyor.
Şehrazat tarafından Dink’in cinayete kurban gitmesinden hemen sonra yazılmış bu şarkı ancak Selda tarafından söylenebilirdi. Bu şarkıyı, başka kim söylerse söylesin içinden çıkamaz-altından kalkamaz, yüzüne gözüne bulaştırırdı.
Popüler müziğimizin harika kızlarından Şehrazat’ın, Dink için bir şarkı yazmış olması, Dink cinayetinin hepimiz üzerinde yarattığı “infial”in bir dışavurumu aslında. Bu olay, öyle bir etki yarattı ki herkesin üzerinde, daha önce hiç aklına getirmemiş, hiç düşünmemiş olanlar bile “taraf” seçmek ya da “taraf” olmak zorunda hissetti kendisini.
Ve “taraf” olunca da artık kenara çekilemiyor; buna uygun davranıyor-konuşuyordunuz. Tarafını seçen, mesleği neye izin veriyorsa, buna uygun bir katkıda bulunuyordu bu gelişmelere.
Bu nedenle, her daim pop oturup pop kalkmış Şehrazat’ın güvercinlerden, özgürlükten, barıştan söz etmiş olması hiç yadırganmamalı. O, “insan” olmanın gereklerini yerine getirdi bu şarkıyla; Selda’nın sesiyle eşsiz mi eşsiz bir senfoniye dönüşmüş bu şarkıyla.
Yara bizde
Selda’nın her ama her zaman yeniden hayat verdiği-kanatlandırdığı anonim türküler de mevcut yeni albümde. Nerede ve kim tarafından söylenirse söylensin, mutlaka gözlerin yaşarmasına yol açan “Sarı Gelin”in Selda versiyonu, öyle böyle değil; yürek kanatıcı. “Magusa Limanı” ve “Bir Yetim Türküsü” de.
Hem anonim hem Kürtçe “Hene” ile “Yara Min E” ise bambaşka şeyler ifade ediyor bu çağda.
Yalnızca sesiyle değil, kalbiyle hem de bütün kalbiyle şarkılarını söyleyen Selda’nın, Kürtçe tek kelimeden-tek harften ölesiye korkulduğu bu günlerde, bu şarkıları söylemesi ayakta alkışlanmalı.
Hep “Vakit yok”, hep “bize ne” derdik. Ama bir de baktık ki, kılıç ensemizde. “Değişmeliyiz” diye düşündük.
O ise hep farklıydı. Kırk yıla yakındır, kollarını uzatmış-kucağını açmış beklemekteydi. “Vefa” diva’larda bulunması şart olan bir özellik değildir ama o üstüne üstlük vefalı da.
Bu topraklar (kesinlikle mübalağa yok), bu gezegen, böyle çok az ses-çok az insan görmüştür. Şanslıyız.
GÖKKUŞAĞI
Adı “Selda ve Dostları” ya da “Selda+Friends” olabilecek bir albüm yapılsa ve bu albümde Selda; Haris Alexiou, Fairuz (Feyruz), Googoosh (Guguş), Zehava Ben ve Nazan Öncel ile birlikte şarkılar söylese, düetler yapsa. KEŞKE OLSA.