Filmlerimiz müziğe de bereket getiriyor. “Issız Adam” sayesinde, yıllar yıllar sonra Ayla Dikmen hatırlandı, bağırlara basıldı. Nil Burak ve Sibel Egemen de öyle.
Edip Akbayram ve Kibariye de “A.R.O.G” sayesinde öne çıktılar.
“Kibar Gelin” ve “Annem” adlı şarkılar, “yontma” mı “cilalı” mı belli olmamakla birlikte, “taş devri”ne ait olduğu şüphe götürmez bir “dil”, bir “bakış”la çekilmiş-kurgulanmış filme katık edildikleri için, yeniden aranır-sorulur oldular.
Ama meğer bu şarkılar filmde kullanılırken, ne Cem Yılmaz’ın, ne de filme milyonlar yatıran sermayedarların-sponsorların aklına, bu şarkıların asıl sahiplerinden izin almak gelmiş.
Evet; bu şarkıları besteleyenlerden-söz yazanlardan-yorumlayanlardan izin alınmış ama bu şarkıların kaydedilmesi için için para harcayanlardan da izin alınması gerektiği, (her nedense-her niyeyse) kimsenin aklına gelmemiş(miş).
Yapımcı hakları
Halbuki “Issız Adam”da, her şey adabına uygun yapılabilmişti.
Filmin yapımcısı Most Production, bir edisyon firmasına da sahip olmanın bilgisi-donanımı-tecrübesi ile, filmde kullanılan şarkıların işlerini, tam da gerektiği gibi, tam da yapılması şart olduğu gibi halletmişti.
Şunları yapmıştı Most.
MÜYORBİR tarafından temsil edilen yorumculardan izin almıştı.
MESAM tarafından temsil edilen besteci ve söz yazarlarından izin almıştı.
MÜYAP tarafından temsil edilen yapımcılardan izin almıştı.
Sebebi de şuydu: Bir şarkıyı birileri yazar-yaratırdı. Bir yorumcu da bunu seslendirir, şarkıya can-hayat verirdi. Ve bütün bunlar yapılırken, birileri de sürekli olarak masraf yapar-para harcardı; bu da yapımcıydı işte!
Belki şarkıların asıl sahipleri yazanlar-yorumlayanlardı ama “yapımcı” dediklerimiz olmasa, risk almasa, bu işe para yatırmasa, bu şarkılar da olmazdı. En azından bu bildiğimiz şekilleri-halleri ile var olmazdı.
Stüdyonun kirasını, düzenleyen-çalan müzisyenin ücretini, baskı-çoğaltma parasını verenler yapımcılardı ve elbette yaratılan-ortaya çıkan şarkılar üzerinde de hak sahibiydiler.
A.R.G.O. Ama “A.R.O.G.”cular geniş davranmıştı. “Eskiden yapımcı mı vardı?” diye düşünmüş olmalıydılar ekip olarak.
Ama vardı. Film gişe rekorları kırmaktayken, bu şarkıların hak sahibi Gürol Ersaraç (son derece haklı olarak) sesini yükseltmiş ve “Ya ben?” demişti. Meğer filmin yapım çalışmaları sırasında, kapısını kimse çalmamışmış.
Bu şarkıların haklarını Prestij Müzik’ten devralmıştı Ozan Video Film; belki doğrudan doğruya Prestij’den, belki başka bir aracı firmadan.
Öyle ya, firmanın “menkul hakkı”ydı bu albümlerin hakları. Zamanında (hisse senedi, tahvil ya da döviz alıp istifleyeceği yerde) bu albümlere para bağlamıştı ve gün gelmiş, “sahibinden ihtiyaçtan” devretmek zorunda kalmıştı.
Ozan’ın sahibi Gürol Ersaraç’ın da yaptığı buydu. Bu nedenle de şunları söylemek hakkıydı: “Şarkıların yapımcı (fonogram) hakları bendedir. Bu şarkıların içinde bulunduğu albümlerin yapım hakları da bendedir. A.R.O.G.’un yapımcıları bu şarkıları söyleyenlere, besteci ve söz yazarlarına telif haklarını ödemişler; ancak bu eserlerin fonogram hakları ödenmemiştir...”
Milyonlar yatırılmış bir filmin yapımcısı-yönetmeni-sponsoru ayakta uyuduysa, bu işin zararını neden o sineye çeksin ki?
Elde telefon günde bin kişiyle konuşulurken, insanın aklına, bu işi bir avukata sormak nasıl gelmemiş olabilir ki?
Kıssadan hisse
Cem Yılmaz ve şürekasının durumuna düşmemek için, okumak-araştırmak gerek.
İşe, Dağhan Baydur’un “Genç Besteciler İçin Korunma Yöntemleri” (Muzikotek) kitabı okunarak başlanabilir. 70 sayfalık bu minicik kitap, aslında eşsiz bir kaynak. Uzun yıllar MSG’yi örgütlemiş-yönetmiş Baydur’un, lafı uzatmadan-dolandırmadan anlattıklarına, “goralı”ya dönmemek için kulak vermek şart.
Bu mevzuda daha da fazla bilgi edinmek isteyenler, “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu”nun metnine başvurmalı.
Bu kanunun metnini ihtiva eden çok sayıda kitap mevcut.
Ama kanunun “çıplak” metni yerine, daha fazla şey (mesela “yorum” ya da ekstra bilgi) arayanlar, Cahit Suluk’un “Telif Hakları ve Korsanlıkla Mücadele: Yeni Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu” (Hayat Yayınları) kitabına mutlaka göz atmalı.