Naim Dilmener

Naim Dilmener

ndilmener@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İstanbul’un mükemmel performans mekânlarından biri olan Açıkhava, “Kongre Vadisi” olarak adlandırılmış bir inşaatın “hafriyat-kum-çamur” üçgenine rağmen, yeniden şarkılarla inlemeye başladı.
Mustafa Oğuz’un firması Most Production’un, bu yıl 19. yılına ulaşmış (ve artık “geleneksel”, hatta “klasik” sıfatına hak kazanmış) konserleriyle hayata döndü Açıkhava. Most’un listesi bu yıl da çok doyurucu; hatta daha fazlası, çok zengin. Açılışı Sezen Aksu yaptı.
“Oğuz ve Aksu El Ele Halk Cephesinde” sloganlarıyla karşılanması gereken bu yılki gecelerin, diğer Sezen Aksu konserlerinden bir farkı vardı. “Best of Sezen Aksu” gibi de okunabilecek bir üst başlığı vardı bu konserlerin: “Sezen Denince Akla Gelen Şarkılar” 

Haydi gel bizimle ol
Hakikaten “Sezen denince akla gelen” ilk üç beş parçadan biri olan “Sen Ağlama” ile girdi Aksu sahneye.
Laf aramızda, “Kayahan şarkılarından hallice” sayılması gereken bu (hem söz hem de müzik anlamında) “örtülü arabesk” şarkı, geçen zaman içinde “milyon tane hayatın fon müziği” olmasının üstünlüğü ve yaylıları-nefeslileri bol tutulmuş orkestranın katkılarıyla, bir senfoni vazifesi gördü ve Açıkhava’yı dolduran binlerce insanın hislerine tercüman, gözyaşlarına vesile oldu.
Ve bu atmosfer, sıradaki şarkılar ile de (mecburen) devam etti: “Geri dön geri dön, ne olur geri dön...” ve “Mademki istiyorsun, öyleyse durma git...”  Ozan Doğulu yönetimindeki orkestra ve 40 kişiden oluştuğu söylenen Ladies&Gentlemen korosu, bu şarkıları ait oldukları “Özal İktidarına Eşlik Eden Naylon Duyarlıklar” raflarından çekip aldı, Açıkhava’nın içine saldı.
Demeye kalmadan da, Açıkhava-Hayat gökkuşağı ile donandı. “Haydi Gel Benimle Ol”, “Değer mi?” ve “Hadi Bakalım (Kolay Gelsin)” adlı şarkılar arka arkaya sıralanırken, Açıkhava hop oturup pop kalkmaya başladı.
Bitmek bilmez “az sonra”ların, hayatımıza soktuğu “Biri Bizi Gözetliyor Paranoyası” mıydı bu, yoksa herkesin artık kendisini çekilebilir-kaydedilebir-gösterilebilir sanıyor-sayıyor olmasından mıydı? O kadar sentetik, o kadar “rol rol rol” eğlenmekteydi ki, bir kısım topuzlu-topuzsuz-dazlak-çok saçlı seyirci; birbirlerine Emel Sayınvari el-parmak hareketleri-kombinasyonları eşliğinde eğilmekte-yan gidip gelmekteydiler.
Ve ne tuhaftır ki bu kısım seyirci, herhalde Türkiye üzerinde dağlamadığı yürek bırakmamış “1945” ve “Masum Değiliz” gibi şarkılarda bile parmaklarını kınlarına sokmadılar, şaklatmaya devam ettiler.

Bize hep Sezen lazım
Kısa bir “Beş Dakika Ara”nın ardından, Ozan Doğulu maiyetindekileri, “Day dahi ya hum/Da hiya hiya hiya hum” çığlıkları ile sürdü sahaya. Özkan Uğur’un o çok nörotik-o çok psişik “Olduramadım”ına zemin hazırladığı şüphesiz olan bu Goravari şarkı, (40 kişilik koronun gücü adına) daha da ürkütücü, daha da Freddy Kruegervari bir hal almıştı.
Neyse ki “Sezen Denince” daha hızlı-daha çabuk akla gelenlerle sürdü gece; “Dansöz Dünya”, “Keskin Bıçak” ve “Kavaklar” ile. Ki Sezen Aksu farkı budur işte; şiirin yazarı Metin Altıok’u da anmayı unutmadı sanatçı, “Madımak’ta yakılanlardan biriydi...” dedi. Ahh Sezen Aksu; siz ne vefalı bir sanatçısınız öyle? Ve ne kadar da şefkatli; ne kadar İNSAN.
“Deniz Yıldızı”na “Yol Arkadaşım” ile uğramayı ihmal etmeyen Aksu, “Zengin bir kapanış yapalım” diyerek “Sarışınım”a geçti ; şarkıyı bitirdi ve kulise çekildi. Ama mümkün müydü seyircinin “sessizce dağılma”sı? “SEZ-ZEN-SEZ-ZEN-SEZ-ZEN” diye bağıra bağıra inlettiler ortalığı. İşe yaradı ve önce orkestra, ardından da Aksu göründü yeniden, “Deniz Yıldızı”nın kollarından birine yaslandı: “(Bize yeni) Menajer (Lazım)”.
Şüphesiz “Sezen Denince Akla Gelen” rahat rahat bir 100 şarkı vardır. Ve hiç şüphesiz 2,5 bilemediniz 3 saatlik bir konsere, bütün bu şarkıları sığdırabilmeniz mümkün değildir. Elemeniz, eleğin üstünde kalanları seçmeniz gayet normaldir.
Ama eleğin yapısına-ölçüsüne aldırmaksızın seçilmesi gereken bazı şarkılar vardı ki, Açıkhava’da Sezen dendiğinde akla gelmemişti. Sezen Aksu’nun bütün bir ilk dönemini (aşağı yukarı ilk 6-7 yılını) tamamen ihmal etmek ve o civardan hiç geçmemek mantıklı değildi. “Kusura Bakma”ları, “Kaç Yıl Geçti Aradan”ları, “Olmaz Olsun”ları ihmal etseniz bile Sezen Aksu’nun adını silinemez bir biçimde pop tarihine kazıyan “Kaybolan Yıllar”dan kolay kolay vazgeçememeniz gerekirdi. Ama yoktu bu şarkı; bu nedenle de, “tek bir söz olsun söylemeye” hakkımız var diye düşündük.
Most’un Açıkhava’daki “Sezen Denince...” geceleri, başka bir dolu şeyin yanında şunu da gösteriyor: Biz-hepimiz; “Acı ile, aşk ile...” büyüdük. Sezen ile BÜYÜDÜK. Muhtemelen, o da bizimle.

GECENİN TAVAN NOKTASI
“1945”in söylenme zamanı: “Senin gibi benim gibi, onlar da hep insandılar; ve sevgiye inandılar ve saygıya inandılar...” Hepburn topuzlarını, arkalarındaki seyircinin gözüne soka soka alkış tutanlara rağmen, bu şarkı sırasında bütün Açıkhava, Aksu’nun anlattıklarının önemini kavradı, sessizliğe gömüldü.

GECENİN TABAN NOKTASI
Cihan Okan’ın “1980”i. Okan, önce Ezginin Günlüğü, ardından da Sezen Aksu tarafından bir “Kırık Kalpler Senfonisi”ne dönüştürül-müş bu şarkıyı, bir “piyanist şantör” edasıyla seslendirdi. Okan’ın “kötülük derecesi”, konser bittiğinde civardaki bir başka mekândan gelen “Doy-ma-dım-do-ya-ma-dım” inlemelerinden bile daha yük-sekti. Ki, komşu mekândaki ses, adlı adınca bir piyanist şantördü.