Silme “kızlar” ya da “erkekler”den (tabii, mutlaka güzel-mutlaka yakışıklı olmaları şartıyla) oluşan gruplar kurma-oluşturma fikri eski olmasına eskidir. Ama son 10-15 yılda “vazgeçilmez” hale geldiği de, herkesin malumu.
“Klip”in en baş köşeye kurulduğu bir “çağ” için, gayet normal bir gelişme bu. “Yüz” (ya da görüntü) müziğin önüne geçmişse artık, yapacak fazla bir şey yoktur.
Yapılacakların başında gelen de böyle bir şeydir işte. Kızları ya da erkekleri ya da her iki “cins”i birden dizersiniz yan yana; saçlarının her teli, yüzlerinin her milimi, göbeklerinin her hücresi üzerinde takıntılı mı takıntılı bir biçimde durursunuz, süsler de süslersiniz ve “Hadi bakalım,” dersiniz; “görücüye çıkıyorsunuz.”
Çıkar onlar da. Beğenen beğenir, alan alır.
Bu tür (“grup” demeye dilimiz varmıyor) “proje”lerin önde gelenlerinden Hepsi’nin “Şaka” (Stardium) adlı yeni albümleri, daha önce yayınlananlardan epeyce farklı. Hem sound-alt yapı, hem de repertuar anlamında epeyce farklı.
Bugüne kadar çocuklar dışında hiç kimse tarafından sevil(e)memiş bu “4 güzel kız”ımıza başka türlü bir kariyer inşa edilmeye çalışılmış “Şaka” ile.
Ama tabii, “şaka gibi” denecek bir “karışım” çıkmış ortaya.
Onno Tunç-Leyla Tuna, Vedat Sakman-Mehmet Teoman, Bülent Ortaçgil şarkılarından, Ajda Pekkan hitlerine; 90’larda tarih yazmış “Aşk Herşeyi Affeder mi?”den (Özlem Tekin), aynı yıllarda “kadın”a, “otur oturduğun yerde, yerin gayet iyi işte” demeye getirmiş “Onu Alma Beni Al”a (Sezen Aksu) varan acayip parlak, acayip mühim şarkılar var bu albümün repertuvarında.
Yaz gelince öter turna
Ve müzisyen kadrosunda da Sunay Özgür, Ender Akay, Mustafa Ceceli, Ozan Doğulu gibi günümüzün en en en parlak müzisyenleri mevcut. Yani şeker de, un da, yağ da bol; hem nasıl bol, çuvalla.
Ama “helva” yok. Hiç de olmayacak gibi görünüyor. Çünkü bu kızlar şarkı söyleyemiyor; en azından “birlikte” söyleyemiyorlar. Bunun en net görülebildiği şarkı da Ortaçgil’imizin “Beni Kategorize Etme”si. “Demoralize-depolitize-illegalize etme” diye diye (aslında, diyemeye diyemeye) ezilip gitmişler.
Ama bu dört “kız çocuğu”, “kemik” hayran kitleleri (yani 0-12 yaş arası çocuklar) sayesinde, ferah ferah bir tur daha atacaklar mutlaka. Hepsi’nin tasfiyesi, ya da müziğin dışında tutulması biraz zaman alacak.
Bir başka “kız” işi olan Birkiüç de, Balet’in alt firması We Play’in bir projesi.
80’lerdeki krizlerin birini (çok kriz vardı o zaman; her gün bin taneydi) Beş Yıl Önce On Yıl Sonra gibi ilginç mi ilginç, eğlenceli mi eğlenceli bir grupla alt etmeyi başarmış Yeşil Giresunlu’nun destek verdiği bu proje, bir “türkü projesi”.
Giresunlu’nun bir bildiği olmalı; yılların yapımcısıdır ve geleceği çok isabetli bir biçimde görme-okuma ya da tahmin etmede üstüne yoktur.
Ama bu sefer yanılmış gibi; sanki öyle. “Türkü bar” fırtınası bile dinmişken, “taşa ilimon eken” kızları, kim ne yapabilir?
Bizim düğün ne zaman?
Zilli’nin “Perküsyon” (Ossi) projesi ise, bu “kız bolluğu”nun müziğe katkıda bulunduğu ya da bulunabildiği az sayıdaki örnekten biri.
Zilli fikri bayağı ilginç; kabaca da şöyle: Bir kız takımı darbukalara (ve bir kısım başka vurmalılara) asılmışken-yüklenmişken, misafirin biri girsin-biri çıksın.
Parlak fikrin güvenine sığınıp, işin diğer yönleri/yanları da ihmal edilmemiş ama.
Nilüfer, Asya, Nükhet Duru, Aşkın Nur Yengi ve Seyyal Taner dahil, birbirinden önemli misafirler ağırlamış Zilli, pata-kütelerin arasında.
Albümleri dörtleyerek yazıyı noktalayalım.
Funda Arar, nihayet “Rüya”sını gerçek kılabildi. 2000’lerin bu çok parlak yorumcusunun, Türk müziği ile arasının çok iyi olduğu herkesin malumu. Zaten repertuarınının tamamını şarkılardan-türkülerden oluşturduğu konserler de verdi. Ve seyreden herkes de, şu konuda hemfikirdi: “Süper söylüyor...”
Doğru, öyleydi. Ama albümde (düzenlemelerden midir, bu sefer ölçüsü biraz kaçmış “haşin” vokal tekniğinden midir bilinmez) bariz bir “out” (yani “in” olmayan) havası var yine de.
Hem de insanın, “Rüya, rüya olarak kalsaymış keşke,” diyeceği kadar.
Türkü söyleyen kızlar, Bülent Ortaçgil’i “kategorize” edemeyip “katledize” eden kızlar, şık ve bereketli bir sofrada misafir ağırlayan kızlar, bir “rüya”yı gerçek kılacağım derken, az daha kabusa çevirecek olan kızlar.
Ve “In-out” diye yazılar döşeyen, fikirler beyan eden eleştirmen(ler).
Kriz çok derin(miş).