Naim Dilmener

Naim Dilmener

ndilmener@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Her sene aynı şey olur. Eurovision zamanı gelir ve başlarız tartışmaya.
“Tartışma” da lafın gelişi; aslında “kapışmaya”, hatta saç-baş yolmaya.
Epey bir zamandır, hepimizin niyeti “üzüm yemek” değil artık, “bağcıyı dövmek”; hem de ne dövmek, bağ mağ kalmayana kadar dövmek.
“Bindiğimiz dalı kesmek” mi bu? Evet, elbette. Ama kimin umurunda? Hiç kimsenin. Başta TRT olmak üzere, hiç kimsenin.
30 küsur yıldır (tam olarak 34 yıldır) Eurovision baş mevzularımızdan biri. O Aşkın Nur’ları, Serdar Ortaç’ları, Tarkan’ları kazandığımız 90’lı yılların ortaları hariç, Eurovision hep “balıklama” daldığımız bir mevzu oldu.
Bu sene de durum aynı, yani vahim. Kaç yıldır rastlanmamış ölçüde parlak (her türlü anlamda parlak; fiziken de, şov-yorum anlamında da parlak) biri olan Hadise, bütün riskleri göze alıp Eurovision ricamızı kırmamış ve biz onun sırtını

Hele bir öp bakalım, Eurovision’u dudağından
sıvazlayacağımız yerde, daha işin başında “down” etmeye çalışıyoruz: “Vurun Hadise’ye!”
Üstelik, olabilecek en çirkin yerden açtık “el”i. Her zamanki gibi, “Türkçe mi İngilizce mi?”, “Pop mu rock’mu?” değil, yavaş şarkı-hızlı şarkı da değil; daha basit, çok daha basit bir yerden: “Hadise Eurovision için para mı aldı? Az sonra...”

Yarınlar mı bugünler mi bizim?
Biliyorsunuz, bu işlere bir “yarışma” yani “eleme” usulüyle başladık önceleri. 1980 yılındaki “Ajda Pekkan Tayini” dışında, 2000’e kadar da, hep bu yöntemi uyguladı TRT.
Çünkü Eurovision önemli olmasına önemliydi, ülkenin reklamını yapmasına yapıyordu. Ama bundan da önemlisi, ülkenin müzik piyasasını zenginleştire-bilmek için bir fırsattı. Yeni isimlerin-yeni şarkıların çıkması için eşsiz bir fırsattı hem de.
Birini tayin edersiniz etmesine; ne olacak ki, “Gel” dersiniz ve birileri mutlaka gelir. Biri ya da diğeri yok derse dahi, bu işin meraklısı çoktur ve önünde sonunda birileri kabul eder, gelir. Ama ne olur? Bir, bilemediniz iki, taş çatlasa üç şarkınız olur.
Mor Ve Ötesi, Kenan Doğulu ve Sertab Erener’in turlarında birer şarkı kazandık; Athena’nın turu daha bereketliydi, 2 ya da 3 şarkımız oldu.
Geçmişe bir bakalım. Ali Rıza Binboğa olmasa, “Yarın” olmasa olur muydu? Ya da Cici Kızlar ve “Delisin” olmasa; Sezen Aksu’nun “1945” ve “Küçük Bir Aşk Masalı”, Nükhet Duru’nun “Anılar”ı, “Dostluğa Davet”i olmasa? Demek ki asıl ayıp TRT’nin! İşin kolayına kaçıyor!
Risk almamış oluyor bir kere. “Bu nasıl yarışma? Bu nasıl şarkıcı? Bu nasıl şarkı?” eleştirilerinin tamamını işin en başında bertaraf etmiş oluyor.
Ve de yorulmuyor-zaman ve para harcamıyor.
Ama bu yol, uzun vadede yokluk demek. Müzik piyasamızın dibe vurduğu şu zamanlarda, yeni şarkı ve şarkıcılara her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. TRT’nin elini, taşın altına koyması ŞART artık.

Çok önce/az sonra
Zaten işin “para” kısmı, bu seneki tartışmaların başladığı nokta oldu. “Bomba... Bomba... Bomba... Hadise Eurovision’a gitmek için TRT’den para mı aldı? Aldıysa kaç para aldı? Az sonra... En az sonra...”
İşin aslı şu: TRT yarışmayla olsun tayinle olsun, her kimi gönderiyorsa göndersin, bu iş için elbette bir bütçe ayırıyor. Öyle ya, bu iş masraflı bir iştir; yol ve otel paralarından tutun da, stüdyo-sahne masraflarına kadar para akıtılması gereken bir sürü şey-yer vardır.
Yarışma kazanmış olsun-biz tayin etmiş olalım fark etmez, bizi temsil etmeye gidecek olanın bütün masrafları cebinden karşılamasını niye bekliyor olalım ki? Bu bir “ticari iş” sonuçta; TRT yarışmayı yayınladığında zaten reklam geliri ile bu giderleri karşılamış, hatta kara geçmiş olmayacak mı?
O zaman ne istiyoruz? Neden Hadise’yi dövüyoruz?
Delirdik çünkü. Tamamıyla delirdik! Hiçbir standardımız, hiçbir kıstasımız kalmadı. Reyting ibresini yukarı doğru oynatabilecek her şey mübah.
Oysa bir zamandır yurt dışında tanınmış-ses getirmiş, bir süredir “Deli Oğlan” nedeniyle bizim de çok seviyor olduğumuz Hadise, TRT’nin isteğini ikiletmedi, Eurovision denilen başı sonu olmayan çöplükte henüz baharında olan kariyerini tehlikeye atmaktan çekinmedi diye alkışa durmamız gerekirdi. “Bravo”lu, “Aslan Hadise”li nümayişlerin ardı arkası kesilmemeliydi.
Yok işte; bir dirhem reyting için, bin ayıp yapıyoruz.