Gülbahar Kültür’e “Kültür Elçisi” demek yanlış olmaz. Almanya’da (Bremen) yaşayan ve dünyanın her noktasında, “world-music bilirkişisi” kabul edilen, fikirlerine başvurulan, taltif edilen bir elçi hem de.
Kültür’ün yaptığı derlemeler (sakın şaşırmayın), başta Arap ülkeleri olmak üzere, “dünyanın dört bir yanında” ilgi görüyor. Ses getiriyor, çok satıyor.
Ve ne mutlu bize ki, Türkçe pop da seviyor Gülbahar. Sürekli olarak takip ediyor, dinliyor ve her ama her fırsatta, yaptığı-derlediği albümlere yerleştiriyor.
“Oriental Garden” dizisi ile büyük çıkış yakalayan yapımcı-DJ, sonraları hem bu seriyi 2-3 diye devam ettirmiş, hem de “bahçelerine bereket” dememiz gereken bir hızda, “Latin Garden”, “Gypsy Garden”, “Asian Garden” harekâtına girişmişti.
Ardından da “Made in...” serisi gelmişti; başta “Made in Turkey” olmak üzere, ele aldığı ülkenin müzik dinleme eğilimlerini, çeşitliliğini, renkliliğini tek başlarına bile gösteren-belgeleyen bir seri.
Kime sorarsanız sorun, “Asla yan yana gelmez bunlar...” denecek isimleri-sesleri, öyle bir biçimde diziyor, dizerken öyle bir duygu yaratıyordu ki; hayatına Ciguli sokmamış biri, apansız hayran kesilebiliyor, “Nilüfer Akbal bana uzak dursun,” diyen birileri de, soluğu Akbal’ın sesini-ruhunu naklettiği coğrafyanın orta yerinde alabiliyordu.
Hepsi ve Komple
Yakın bir zamanda “Latin...” bahçesini üçledi Gülbahar; “La Magia De Los Tonos” ve “El Poder De Los Ritmos” (Lola’s World) olarak adlandırılmış (öyledir Gülbahar; bir şeye isim vermenin dayanılmaz keyfinin farkındadır ve yalnızca albümlerine isim vermekle kalmaz, her diski de ayrı ayrı isimlendirir; albümlerine 1, 2, 3... ya da 87, 98, 2008 gibi isimler veren, yaratıcılıktan yoksunlar, keşke Gülbahar’ın binde biri kadar olsun, bu konuda kafa yorsalardı) bahçenin bu yeni harmanı da, her zamanki gibi; Gülbahar’ın her yaptığı gibi: Dayanılmaz.
Ama Gülbahar’ın, hanemize + (artı) olarak yazılan albümü bu değil, “Turkish Pop Hits” (Lola’s World) adlı olanı.
Bu tekli albüme (ki, ilk defa double olmayan bir albüme imza atıyor Gülbahar) tam 20 şarkı sığdırılmış.
“Çakkıdı”dan “Romeo”ya, “Komple”den “Vitrin”e kadar son bir iki yılın hit şarkıları da var; “Aşkı Bulamam Ben” (Murat Boz; Ozinga Remix), “Şanıma İnanma” (Sezen Aksu; Kivanch K Remix) gibi farklı çaba ya da tınılar da.
Bu son albüm, daha önceki derlemelerinden biraz farklı. Normalde Gülbahar’ın (Rober Hatemo, Hepsi, Murat Boz, 4 Yüz gibi) civarından geçmeyi düşünmediği isimler de var bu sefer. Belli ki amaç, “nitelik”ten çok, “nicelik” ağırlıklıymış.
Çok satan, çok satmakla kalmayıp “her derde deva” olabilen bir albüm yapılmak istenmiş bu sefer. Eh, olmamış değil.
Aşk Hakları mı?
Popüler DJ’lerimizden Suat Ateşdağlı da, çok satmış-çok ilgi görmüş “Bosphorus Night”ı ikiledi. “Bosphorus Night 2” (DMC/Yeni Dünya), dünyanın dört bir yanından derlenmiş-seçilmiş şarkılar ihtiva ediyor.
İzel’in (her ne demekse) “Aşk Hakları”, Bengü & Serdar Ortaç takımının “Korkma Kalbim”, Ajda Pekkan’ın “Olanlar Oldu Bana”, Tarkan’ın “Gülümse Kaderine” dahil olmak üzere, bizden de şarkılar var.
Bu aralar “Reina By...” (Yeni Dünya) adlı bir albüm de yayınlamış olan Ateşdağlı’yı takip eden, Ateşdağlı’nın da onlarla birlikteyken kendisini “relax” ya da “OK” hissettiği kitle, müziği ya da şarkıları önemsemesine elbette önemsiyor(dur). Ama önceliklerinin bu olmadığı da söylenebilir; en azından bir bölümünün -bayağı kalabalık bir bölümünün.
Adları sürekli değişip duran ve büyük bir kısmını az sonracıların “kamu hizmeti” sayesinde tanıdığımız (ve şu uzlaşmazın uzlaşmazı çelişkiye bakın ki, için için içinde olmayı dilediğimiz) mekânlarda, bir başka kamu hizmeti (bu sefer de, “kulak geliştirme hizmeti”) sunan Ateşdağlı’nın derlemeleri, biraz “Boğaziçi aşk diyarı, seni söyler şarkıları...” (belki de, “martıları”) zamanlarına ait gibi.
Biraz da bugünün ritm ya da anlayışının bir aynası. Ateşdağlı’nın şarkılarıyla yerlerinde hafif hafif kıpırdayıp duran ama bir yandan da “Bu gece kimi nasıl götüreceğim?” sorunsalıyla boğuşanların, “En güzel de sen, en yakışıklı da sen! En zengin de, şüphen mi vardı, elbette sen!” cevabını (ATM benzeri bir teknikle) “otomatikman” aldıkları bir ayna.
Ya da yanılıyoruz belki. Kimse kusurumuza bakmasın; “ayna”, kaç zaman olduğu gibi, “dumanlı”, çok dumanlı. Üstelik, “olmayan bir şehirde...” geziniyor (gibi).