Zeynep Casalini birkaç yıl önce ilk albümünü yayınlar ve biz hayranlarına “Nihayet” dedirtirken, çok da fazla değildi sayımız. Bayağı azdık.
Bir “star”ın arkasında vokal yaparken bakakalmıştı ona kimimiz; “bu ne ses, bu ne gırtlak,” diye hayret etmişti ve “keşke öne, daha öne çıksa,” diye dilemiş-düşünmüştü.
Bir kısmımız ise Casalini’yi artık öne de çıktığı zamanlarda tanıdı. Bu grubun da tepkisi aynıydı: “Bu ne süper ses Allahım!”
Zaman geçiyor, bilenler bilmeyenlere anlatıyorken, Casalini’nin henüz kendi adıyla tek bir şarkısı olmamasına rağmen, peşinden sürüklediklerinin sayısı artıyordu.
Ve bu durum, müzik dünyamızın en düzgün, en temiz, en farklı çalışan firmalarından TMC’nin dikkatini çekti, Casalini’yi çatısının altına davet etti. Etti ve “Nihayet” dediler birlikte.
Çok düşünülmüş bir “ilk eser”
Bir ilk albümün ihtiva etmesi adetten olan kusurların-defoların, herhangi birini-herhangi bir biçimde barındırmayan bir albümdü bu. (Sound’undan alt yapısına-sözlerinden melodilerine, sunulma biçimine kadar) üzerinde çok düşünülmüş, ince ince ince işlenmiş bir “ilk eser”di.
İmzası olan herkes, TMC ile gayet uyumlu çalışıyor olan “çekirdek kadro”nun üyeleri dahil herkes, “sıradışı bir yorumcu” ile karşı karşıya olduğunu farketmiş ve işe sıkı bir biçimde asılmıştı.
İmkânsız değil
TMC’nin diğer firmalara benzemezliğinin başını çeken, “çok klip” özelliği-inancıydı ve bu nedenle de, “Nihayet”in çoğu şarkısı kulaklarda yer edecek-sevilecek zamanı da, imkânı da buldu.
Genç kuşağın hem yetenekli hem de yaratıcı müzisyenlerinden Sinan Akçıl’ın yaptıkları, başta Müfide İnselel (en en başta da “Refakatçi” şarkısı) olmak üzere şarkıları yazanların yaratıcı gücü, Casalini’yi tam da umulduğu gibi, popüler müzik alanının merkezine getirip bıraktı.
“Artık bundan sonrası kolay-çok kolay,” diye düşünenler yanılacaktı ama.
Çünkü Casalini’yi daha tam tanımamışlardı; onun ne çapta bir “yenilikçi” olduğunu bilmiyorlardı.
Kaderine terk edildi
“Değişim”i yaşamanın birinci şartı olarak görenlerdendi genç yorumcu. Ve böyle olduğu içindir ki, ikinci albümünde kendisine “eksiksiz bir ilk albüm” tasarlamış-yaratmış olan Sinan Akçıl ile değil de, bir başkası ile çalışmaya karar verecekti.
Hem de Akçıl’ın, kendisi için hazırladığı yeni bir albümü tamamen bitirmesinin üzerinden fazla bir zaman geçmeden, neredeyse ertesinde.
İflah olmaz bir Zeynep Casalini hayranı olan BSY (bu satırların yazarı), “Yayınlanabilseydi, kesinlikle ortalığı kırar geçirirdi” diye düşündüğü bu albüm, ne yazık ki raflarda-arşivlerde kaderine terk edildi.
Gün gelir ortaya çıkar mı bilinmez; ama o zaman yani bir iki yıl kadar önce çıkabilseydi bu albüm, müzik piyasamız bu kadar da “aynı nefes”i alıp vermeyebilecekti.
En azından (sayıları çok olmamakla birlikte, her zaman-her dönemde mutlaka mevcut olan) “aklı başında popçu”lar için bir işaret fişeği olabilecek; kimse bizi kolay kolay uyutmaya ya da “hipnoz” etmeye kalkışamayacaktı.
Hayat seçsin
Ama olmadı. Olmadı ve kat’i rota değişikliğinden önce, (DMC’nin “64” paketinde) “Dokunma Bana” ve (zeynepcasalini.com sitesinde) “Nilüfer” adlı şarkıları dinleyebildik Casalini’den.
Üstelik ikincisinde, gerçek bir devrimci gibi davranmış ve para pul hesabı yapmadan, paraları alt alta sıralayıp toplamadan, banka hesap cüzdanlarına havale etmeden, şarkısını internet sitesinde (ücretsiz) yayınlamıştı.
Ve nihayet (bu da “nihayet”, hatta “en nihayet”) ikinci albümü yayınlandı.
“Kim Galip Çıkar” (Mess/EMI), genç şarkıcının rock’a evrildiği (öyle denmeli tabii; “rock”, elbette “pop”tan beş-on basamak yukarda saf tutmuş bir müzik türü; bu nedenle, bu bir “evrim”) bir albüm.
“Derviş” ile (gayet dervişçe) başlayıp, interaktif mucize “Nilüfer”le kapanan, bu sıradışı maceradan Zeynep Casalini galip çıkacak;bugün ya da yarın değil, daha uzun vadede.
Olsun; bu şarkıların yolu daha çok uzun; Çeşme’lerde-Bodrum’larda atılan iki üç kulaç-göbek sonrasında rafa kaldırılacak şarkılar değil bunlar.
“Biri olur da kalbinden vurulursa-yere düşüp kırılırsa-ruhu incinirse; bırak zaman geçsin-zaman geçsin, hayat kendisi seçsin...”
Hayatın Zeynep Casalini’yi ve şarkılarını seçmemesi, hayatın aymazlığı olur. Bizim seçmememiz ise, bundan fazlası, çok daha fazlası.