Naim Dilmener

Naim Dilmener

ndilmener@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Alternatif dünya”nın hem alternatif, hem de (en en en pozitif anlamda) aykırı müzisyeni Murat Çelik’in, (Ran adını alarak) Cenk Ünnü ile birlikte yaptığı “Karanlık”ın (DMS), şeffaf iç tablasının altındaki kapakta yer alıyor, başlığa çıkardığımız bu slogan.
70’lerin, yani dağa-taşa “Karaoğlan” yazılan günlerin sloganı bu. Umudumuz vardı o günler, o dönem. Her şey değişebilecekti; zordu ama mümkündü.
Başta Abdi İpekçi olmak üzere, basının saygın kalemleri Ecevit’in şahsında “aydınlık günler”in yakın olduğunu görüyor, “ye-iç-eğlen-gül-oyna/böyle gelmiş bu dünya” döneminin kapandığını-kapanacağını söylüyordu.
Murat Çelik ve Cenk Ünnü’nün “Aydınlık günler” dileği, elbette yalnızca bir dilek. Çünkü özellikle Murat Çelik, bir müzisyenin yapabileceği en iyi şeyin “müziğine bakmak” olduğunu bilenlerdendir. “Yalnızca” müziğine değil de, “ilk elde” müziğine bakmak!
İşin bu tarafını sağlama alacaksınız ki, söylediğiniz sözler, anlattığınız hikâyeler, hatta hatta attığınız sloganlar ortada kalmayacak, boşlukta yüzmeyecek.
Bir şey anlatıyor olacak; sıkı bir şey(ler).
Ran’ın “Karanlık” şarkıları, bugüne kadar Murat Çelik’ten duymaya-dinlemeye alıştığımız şarkılardan çok daha sert, çok daha “ürkütücü”.
Ama sonrasının  “serbest”, sonrasının “pazar” olduğu bir “hayat” artık her birimizin beynine tek tek nakşolunmuşken; aklı başında hangi müzisyen, başka nasıl şarkı söyleyebilir, başka neleri dile getirebilirdi ki?

Haberin Devamı

Risk(k) al!
Aldığı göz kamaştırıcı müzik eğitimini (az buz bir şey değil gerçekten; Berkeley’den mezun), tutkunu olduğu pop-rock alanında kullanmaktan imtina etmeyen Fuad Abdullah’ın Riskk!’i de, “ninni” söylemeyen, bizi dizlerinde sallayıp uyutmaya niyetlenmeyenlerden.
Hem Berkeley’nin havasından suyundan, hem de Abdullah’ın dal budak sarmış yeteneğinden olsa gerek, “Al” (Pasaj) albümü, söylenmesi gerekenleri hem başka türlü bir “dil” ile söylüyor, hem de başka türlü bir “yapı” ile çalıyor.
En en en (mesela Pekkan’ımızın “Sen İste”si, mesela Nükhet Duru’nun “Onikiye On Kala”sı gibi) “satandart” şarkıları bile, altlarına döşediği ritim ve zengin melodiler, uyumları insanı şoka uğratan enstrümanlarla (tabir, yüzde yüz caiz) “uçuran” Abdullah’ın arkadaşları ile birlikte “aldığı risk”, aslında büyük.
Stüdyolara kapanıp, “Tanesi şu kadardan, on tanesi bu kadar” diye düşünüp konfeksiyon aranjmanlar yapacağına, yani cebini dolduracağına, cebindekini bile ortaya koyup, başka kanallara yol almış.
Redd’in “mecburi hizmet” sonrası yaptığı “Plastik Çiçekler ve Böcek” (Pasaj) albümü ise, tamamen akustik.
Grubun ortaya çıktığı günden bu yana çaldıkları-söyledikleri arasından seçilen 12 şarkının yeni versiyonlarından oluşan bu albüm, bir DVD ile de desteklendi. İster albüme kulak verin, ister Ghetto’da kaydedilmiş DVD’ye bakın; gerçek değişmiyor: Berrak, cam gibi sularda kulaç atıyor Redd. ”Mecburi hizmet” öncesi de öyleydi, hâlâ öyle.
“Askerlik insanı değiştiriyor!” gibi bir mazereti de kullanmayıp ellerinin tersiyle ittiklerine göre, gelecekte de böyle olacaklar.

Haberin Devamı

Savaşçının yolu
“Beyaz Güvercin-Mavi Gömlek Günlerinin Özlemine Katkı” ekseninde gitmiş bu yazıyı, ilk albümleri ile kendilerinin bile ummadığı bir başarı-bir popülerlik elde eden Yüksek Sadakat’ın ikinci albümü “Katil&Maktul” ile sonlandıralım.
Kutlu Özmakinacı’nın başını çektiği Yüksek Sadakat, kendi adlarını taşıyan ilk albümleri ile, (bu albümde, “Cure Etkisi” sezmiş, fazladan hassas bir iki eleştirmen de çıkmadı değil:) büyük, çok büyük bir başarı elde etti.
İlk albüm ile bu ikinci albüm arasındaki zaman zarfında, Yüksek Sadakat neredeyse hiç inmedi sahneden. Konser konseri takip etti, Kutlu Özmakinacı ve arkadaşları “cayır cayır” çaldı-söyledi.
Bir “batıl itikat”ı, “Eleştirmen dediğin, yapamaz-yazamaz-söyleyemez; varsa yoksa eleştirir!” gibi saçma bir inancı,  (Kör Talih’in üylerinden biri olan Göksan Göktaş ile birlikte) yerle bir etmişlerden Özmakinacı’nın, “yüksek sadakat”lerini esirgemekten vazgeçmeyen (ilk kadrodan bazı kopmalar oldu çünkü; solistleri değişti) arkadaşları ile yaptıklarının üzerinden-içinden-altından hâlâ “kuşlar” geçmekte.
Eleştirmeni de-dinleyicisi de, bu albümler ve benzerlerinden dolayı sırtlarının hiçbir zaman yere gelmeyeceğine rahat rahat inanabilir.
Cepler boşalıyor olabilir ama müzik hep olacak. Hep.