Hep dört ayak üstüne düşenlerdendir Serdar Ortaç, ya da Perihan Mağden’in deyimiyle SertaÇ. Piyasanın daralmış olması hiçbir şey demez ona. Hep üstte kalanlardandır; sloganlarını-tamlamalarını doğru seçer, layıkıyla cümle içinde kullanır ve üstte kalmayı becerir-başarır.
Hep ÜSTTE.
Tarkan’ın bile tası-tarağı toplayıp çekilmek durumunda kaldığı bir “sahne”den, bir “ortam”dan söz ediyoruz. Hit şarkı yaratmanın, albüm satmanın aslanın ağzında, hatta daha derinde olduğu bir çağdan yani.
Geçen yılki o bakkal/süpermarket muharebesi bile ona yaramıştı. O çıktı bir şey söyledi, bu kalktı başka şey söyledi ve bir de bakıldı ki, extraların tamamı onun (ve Bengü’nün tabii) olmuş.
Bir de görüldü ki, satılabilen albümlerin büyük bir kısmı ona isabet etmiş. Şarkıları seviliyor-ezberleniyor, zır zır ötüp durması için cep telefonlarına yerleştiriliyor.
İşte bunun güveni ile hazırladı son albümü “Nefes”i; çekirgenin üç ya da on üç fark etmez- yeniden sıçrayacağının emniyetiyle.
Ama olmayacak böyle bir şey tabii; görülen-verilen “Nefes” kılavuz istemiyor. Zayıf bir nefes bu ve çekirgeyi değil bir kere daha sıçratmaya, hareket bile ettirmeye yetmeyecek.
Doğruya doğru; Serdar Ortaç ortalamasında gayet “makul” bir yere denk geliyor bu albüm.
Dinleyicisinin ne istediğini-ne aradığını çok iyi bilen biri tarafından yazılmış şarkılarla ağzına kadar (dile kolay; hiçbiri de remix ya da versiyon olmayan, toplam 16 şarkı) doldurulmuş bir albüm bu.
“Ben sizi anlamışım-çözmüşüm” garantisiyle sıralanmış şarkılar bir bir. Öyle eminmiş ki kendinden (ya da şarkılarından), biten bir şarkıya, bittiği an “tamam” gözüyle bakmış, arkasına dönüp bakmamış; düşünmemiş bile.
Ve bu da her zamanki, her Serdar Ortaç albümündeki problemin tekrarlanmasına yol açmış. Problemin adı da şu: “16 değil tek şarkı!” Albüm nihayete ermek bilmez tek şarkı gibi. Üstelik bu sefer, bu duyguyu veren yalnızca o her zamanki sentetik alt yapılar, monoton ötesi Serdar Ortaç vokal tarzı değil, daha fazlası.
Her sözcük ve her cümleyle, hep aynı şeyler anlatılmış. Anlatmak filan yok; sıralama var ya da sayma-saydırma, verme-veriştirme.
“Şeytan diyor ki...” diye başlamış muhabbet, öyle devam etmiş, öyle de bitirilmiş.
Bataklıkta full ihtişam
“Hayat, beni neden yoruyosun, madem çok günah, oyunu sen bozuyosun...” diyerek sözlerine başlıyor, 90’ların hayat yoluna DJ olarak başlamış ama sonradan kaderin ağlarını dokuz ters-bir düz örmesi neticesinde “popçu” olmuş bu gencimiz.
Öyle derinden dile getiriliyor ki bu dilekler; insan gayrıihtiyari, “Hayat, Serdar’ımızı neden yoruyoRsun” diye hesap sorar konumda buluyor kendisini.
Sonra diğer şarkı geliyor; ve bir diğeri ve bir diğeri. “Diğeri” demek de lafın gelişi; ancak pür dikkat kesilmişseniz, arada oluşan birkaç saniyelik “track atımı”ndan anlıyorsunuz bir şarkının bitip de, bir başkasının başladığını.”
Diğer şarkılarla beraber, başka bir sorun daha meşgul etmeye başlıyor kafanızı.
“Bu şarkı başka bir şeye benziyor, neydi neydi neydi ya?” sorunu bu da. Albümün “Bataklık”ı mesela, “Ben Adam Olmam”ın önce kıyısından geçiyor, sonra da basbayağı içinden. Diğer şarkıların bir kısmı da, başka Serdar Ortaç şarkılarından; biraz ondan, biraz diğerinden, çokça da “Asrın Hatası”ndan. “Bu da Geçer” adlı şarkı başta olmak üzere, çoğu şarkı, “bu hata”ya öykünmekte, bu hatayı tekrarlamakta beis görmemiş.
“Bıktım yüzünüzden, bu ne hırs, bu ne telaş; sonumuz ayrılık, yolumuz açık olsun; bize bakan gönül, full ihtişam dolsun” diyor Ortaç “Full İhtişam” adlı şarkıda. Hayır; bu satırların yazarı “Full İhtişam” diye bir şarkı olur mu diye, pek yormadı kafasını. Bu takım olur diyorsa, olur!
Ama “Bize bakan” ve “full ihtişam” dolsun istenen “gönül” de kim yahu? Böyle bir kafa karışıklığına mı dolandı bu kuşak? Ne kastettikleri bile mi anlaşılmayacak artık?
Ama gayet net olarak görülen-anlaşılan bir şey de yok değil. Serdar’ımızın da sonu, Sandal ve Tarkan gibi oldu. Bu albüm “önünde olduğu varsayılan maçlara bakılmasına” yetmeyecek. 90’lar sayfası da, böylelikle kapanmış oluyor çok şükür.