Naim Dilmener

Naim Dilmener

ndilmener@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Gazetemizin Cafe eki (yani ekimiz) giderek, popüler kültürün bir numaralı tartışma alanlarından biri olmaya başladı. Ağzı olanın değil de, söylenecek sözü olan herkesin fikrini, aklından geçirdiklerini söyleyebileceği bir platform.
Geçen salı günkü eke bakmak bile, bunun böyle olduğunu söylemek için yeterliydi.
Ana gazetedeki dört başı mamur Şahan Gökbakar portresini geçip (ki bu da çok kolay bir şey değildir; Asu Maro’nun Portre’lerini bir kere okumak kesmez okuyanı; bazı bölümleri birkaç sefer okumak, bazı cümleleri ezberlemek, hatta bir dost meclisinde cümle içinde kullanmak istersiniz) Cafe’ye girenleri iki mükemmel röportaj beklemekteydi.
Şeniz Erten’in Sıla ve İlknur Taş’ın Arkın Çelik röportajları. Her iki röportaj da, son günlerde kendilerinden sıkça söz edilen iki genç müzisyen-yorumcuyu, gerçekten “dobra dobra” soru ve cevaplara taşımıştı gazetenin sayfalarına.
“Farkın” adlı albümüyle, DJ’lik kariyerini başka bir alana taşıyan-yayan Arkın Çelik’in söyledikleri ise yalnızca “dobra-dobra” değil, cesaret doluydu da.
Çok cesur birine benziyor Arkın Çelik; uzun yıllar DJ’lik yaptığı Power grubunun bir radyosu (ve televizyonu) ile ilgili olarak düşündüklerini, söylememezlik edememişti mesela.

Haberin Devamı

Serden geçmek
“Benim şarkılarım çalıştığım grup içindeki Power Türk’te çalmıyor. Neden diye sorarsanız, bilmiyorum. Enteresan bir şekilde böyle bir uygulama var bana karşı. Bu nedenle radyocu olarak avantajlı olduğumu düşünmüyorum...”
Enteresan mı?
Daha fazlası; ya da bunu aşkın bir durum-bir tavır mevcut.
Muhtemelen Arkın, “Efendilik bende kalsın,” demiş, daha fazla saldırmamış. Ama bu grubun, bu radyo ve televizyonunda, bir şeyler kaç zamandır yanlış gidiyor. Mesela Ebru Gündeş çaldıkları dönemler, bir başkasının şarkılarını “Fazla oryantal!” diye kara listeye almışlardı.
Evet evet, kara listeye!
Mesela bir dönem Bora Meriç ve Zeynep Önkaya çalmadılar hiç. (Şimdilerde Hande Yener’i baştan yaratan adam olarak yere göğe konamayan) Erol Temizel’i ise toptan bir biçimde görmezden gelmişlerdi aynı sıralarda.
Gülben Ergen’in kapılarını çalıp, “Bana yol gösterin; ne yapayım-ne edeyim, bana akıl fikir verin,” şeklindeki “ego şişirme-okşama” seansları sonrasında, ellerindeki bütün imkânları Ergen’e tahsis etmişlerdi.
Ve bu nedenle de, çok sayıda genç şarkıcı ya da gruba, zaman (ve mikrofon ve ekran) ayıramadılar. “Bize uygun değil”in yanında, bir de “yeterince istek almıyor” gerekçeleri vardı. “Hiç duyurmadığınız, bir kere bile çalmadığınız bir şarkı, nasıl istek alacak?” sorusunu da cevaplamayarak, cevaplayamayarak.

Haberin Devamı

Şarkılardan vazgeçmemek
Bu nedenle Arkın Çelik fazla da üzülmesin. Sezen Aksu’nun o şarkısında dediği gibi: “Hayat bitiyor bir gün, ayrılıktan kaçılmıyor; hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömür, ömür imtihanla geçiyor...”
Ve Arkın Çelik, şimdiye kadar “farkını” da, layıkıyla ortaya koyabilmiş, yani imtihanlarını (en azından şimdiye kadar olanlarını) başarıyla vermiş bir isim.
İyi bir DJ’di, bunu biliyorduk.
İyi bir şarkı yazarı ve yorumcuymuş da.
Yeniliklere açık, kurulu düzenin dayattıklarına aldırmayıp farklı, hep farklı çalışan bir kafa yapısına sahip bir genç. Ve bu akıllla-kafayla yazdıklarını-söylediklerini topladığı “Farkın” albümü de, gerçekten farklılığını ortaya koyabildiği bir albüm olmuş.
Şarkıcılığa transfer olan ilk DJ’imiz değil Arkın Çelik; bu perdeyi Serdar Ortaç aralamıştı; evet “Aşk İçin”, ama “Karabiberim” gibi seviyesiz bir seviyeden.
Ama Arkın Çelik’in “Farkın”ı, perdeyi yüksekçe bir yerlerden aralıyor. Yaptığı müzik bir yandan 90’ların ortalaması gibi; 90’ların iyi yanlarının ortalaması gibi. Biraz Mirkelam, biraz Tarkan, biraz Mert Ekren, hatta biraz Mansur Ark gibi. Çok çağdaş, hatta zımba gibi de; tam da 2000’lerin ihtiyaç duyduğu şekilde.
“Bir görebilsem, rüya da yetecek...” diyen Arkın Çelik hiç merak etmesin; yolu açık, çok daha fazlasını görecek.

Haberin Devamı

Yeşil Işık

Mert Ekren’in bütün albümlerini,
Mirkelam’ın bütün albümlerini-bütün konserlerini,
Mansur Ark’ın “Gazla Gitsin” dahil bütün şarkılarını ama en çok en çok “Sana Demedim mi” ve “Maalesef”ini, SAKIN KAÇIRMAYIN.

Gökkuşağı

Milliyet, “Cafe” üst (ya da alt) başlıklı bir dizi kitap yayımlamaya niyetlense ve bu diziyi Asu Maro’nun “Portre”leri ile başlatsa (elbette “naçizane” önerimiz, kitaba “Dört Başı Mamur Portreler” adının verilmesidir), KEŞKE OLSA.