1922 yılında, İngiltere’de dünyaya geldi. Üst-orta düzey bir ailenin üçüncü çocuğu, güzel kızıydı. Aralık ayında doğmuş olsa da, haziran güneşi getirdi aileye. Adını koydular: June.
Savaş zamanı yokluklarıyla pekişti gücü. Az yiyip, az tüketip, az bilerek geçti yıllar. Ama sağlıklılardı, neşeleri yerindeydi, mutluluklarına diyecek yoktu. Varsın beyaz ekmek, salam, makarna da eksik olsundu...
Bombalardan biri anneannesinin evine isabet etti. Artık “savaş” demek, anneannnenin ölümü anlamına gelecekti. Babası Afrika’da iş buldu. Dönemi düşünün, “Afrika’da bir İngiliz aile...” June mutluydu, Uganda’daki Mombasa Gölü projesinde çalışan babası da. Uçsuz bucaksız tarlalarda çıplak ayakla koşturuyor, Swahili dilinde konuşuyor, bütün Afrika yemeklerini keyifle mideye indiriyordu.
Kontrat bitti, İngiltere’ye döndüler. Afrika özgürlüğüyle serpilmiş, ehlileşmesi zor gözüken June’u hiçbir okul kabul etmedi. Annesi ve babası ısrarla okul dolaşmaya devam ettiler, derken bir erkek okulu, tek kız öğrenci olarak June’ı öğrenci listelerine ekledi.
Bir yıl sonra, “normal” bir okuldaydı artık. Çatal-bıçak kullanmadıkları için onları küçümseyen teyzeleri bile daha sıcak davranır olmuştu.
En büyük tutkusunu keşfetti O dönemlerde June, hayatının en büyük tutkusunu keşfetti: Dans. Beyaz Rus dans hocası Madam Ziska, derste kaytaran kızları sopasıyla pataklardı. June ise hep iltifatların sahibiydi. Kararını verdi: O sahnede olacaktı.
Londra’nın tiyatrolar mahallesi West-End’de seçmelere gitmeye başladı. Şarkı söylemesinin gerekli olduğunu gördü, şehrin en sıkı hocalarından dersler almaya başladı. Artık ağır Alman klasiklerinden, uçucu İtalyan liberettolarına kadar “her telden” çalacak kadar bir repertuvarı oluşmuştu.
Bir türlü başrol kapamadı, hatta ikinci kadın rollerine dahi yükselemedi.
İlk aşkıyla tanıştı, 20 yaşındayken, ucuzca bir otele “Mr. and Mrs.” olarak kayıt yaptırıp beraber oldular.
Evlendi. İlk koca zengindi; ondan büyüktü, ama June’u çok sevdi. Milano’ya İtalyanca ve müzik dersleri almaya yolladı onu, en pahalı salonu tutarak resital vermesini sağladı. Ertesi gün gazetelerde çıkan eleştiriler berbattı.
June küstü. Müziği ve dansı bıraktı. Aldı hayatı önüne, inceledi. Baktı ki kocasıyla aşkı daha çok tek taraflı, kocayı da bıraktı... Zaten laf aramızda, o sıralarda soyadını taşıyacağı Mr. Haimoff’a gönlünü çoktan kaptırmıştı. Boşanmanın ardından, yeni kocasıyla New York’un yolunu tuttu. Adam asil, zengin bir çevrenin yıldızıydı. Derken Mr. Haimoff “İsviçre’ye gidelim” diye tutturdu.
Önce Cenevre’ye yerleştiler. Sonra Alplerin eteklerinde güzel bir malikâne yaptırdılar.
June Almancayı da söktü. Bütün davetlerde en çok şarkı söyleyen, en çok dans edendi. Her şey güzeldi, para boldu, İsviçre pırıl pırıldı; ama olmadı işte. Haimoff çifti, bir gün birlikte mahkemeye gidip boşanıverdi. June biraz gezdi ve Yunan Adaları’nda demirledi. Neredeyse 20 yıl, Yunancayı aksansız konuşacak, teknesini kaptansız adadan adaya sürük-leyecek kadar Yunanlı oldu.
60 yaşındayken ve kendisinin yarı yaşında bir İsviçreli sevgilisi varken; teknesinde yaşayıp hayatın tadını çıkartırken, Türkiye’ye geldi.
İztuzu Plajı’na âşık olduVe âşık oldu. Marmaris’e, Bodrum’a, Dalyan’a, İztuzu Plajı’na âşık oldu.
Seneye tekrar geldi; Marmaris’te dolaşırken, bir yıl önce tanıştığı bir Türk onu tanıdı, “Vay Kaptan June, n’aber?” dedi. June’un içi eridi.
O anda karar verdi. İsviçre’deki evi sattı, tekneyi sattı. İztuzu Plajı’nda bir barakaya yerleşti. Plajda yaşayan birkaç “kaçık”tan biriydi.
Derken bir sabah kaplumbağalarla karşılaştı. O dev kaplumbağaların evleri, meğer June’un plajıydı.
O artık Dalyanlıydı. İztuzu Plajı’na yapılması düşünülen beş yıldızlı tatil köyü projesini duyunca, Yunanistan, İsviçre, İngiltere, ABD ve İstanbul’dan büyük bir kampanya başlattı. Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin o zamanki başkanı Nergis Yazgan’la el ele verdi. Politikacılar, yerel yöneticiler, köylüler; her kapıyı çalan June’du. Kaptan June... Yıllar süren savaş, zaferle sonuçlandı. Plaj, artık SİT alanı ilan edilmişti. Kaplumbağalar özgür, June mutluydu.
Kaptan June, bugün Dalyan’ın simgesi. Dalyan’da evinin olduğu sokağa onun adı verilmiş. Hâlâ ağaçlar için, gereksiz kesilen dallar, düzensiz atılan çöpler için savaşıyor. Bu arada hukuki işlemleri devam ediyor, çok yakında da Türk vatandaşlığına kavuşuyor. İngiliz Kaptan June, 86 yaşında Türk oluyor.
Daha çok uzun yaşayacak. Daha çok dans edecek, daha Dalyan için bestelediği ve Türkçe sözlerle seslendirdiği şarkılarını defalarca söyleyecek.
Kaptan June, kötülerle daha çok savaşacak.
O Dalyan’ın Kaptan’ı. Dalyan’ın teknesiz ama en birinci Kaptan’ı...
Happy birthday Kaptan June!
Kaptan June, bugün Dalyan’ın simgesi. Evinin olduğu sokağa onun adı verilmiş. Bu arada çok yakında işlemler tamamlanacak, June, 86 yaşında Türk olacak.