Yusufeli’ne gitmek için, Erzurum’a uçmak en akıllıca şey. Sonrasında da iki saat süren bir araba yolculuğu ile ilçeye ulaşılıyor. Yollar pek iyi değil; adım başı bir iş makinesi, bir yol çalışması var. Ama Yusufeli’ne girer girmez “değermiş yahu” diyorsunuz. Yusufeli ilçe merkezinin nüfusu, bugün 6 bin civarında. İşsizlikten ötürü, nüfus geçtiğimiz yıllarda çok azalmış. “Baraj olacak” söylentileri, neredeyse 40 yıldır devam ediyor. Gerçekten de tepeden bakınca, ilçe tamamen doğal bir baraj. Bir yanımla “zaten buradan daha uygun yer olamaz” diyorum; öbür yanımla da “burayı keşke bıraksalar, bu güzelliği yüz binlerce insan görse” diyorum...
Bu söylentilerden, bu “iki arada bir derede” kalma durumundan olsa gerek, doğru dürüst yatırım yapılmamış. Yusufeli’nin köylerinden Narlık, ilk kamulaştırılan yerleşim bölgesi olmuş. Tek tük evde yaşam var; kendini kurtaranlar başka yerlere çoktan uçmuş.
Kesişme noktasıYusufeli’nde baraj olursa, son yıllarda gitgide popüler olan rafting, Çoruh’un başka kollarına, Barhol’un yukarı taraflarına kayacak; ama devam edecek. İlçe, hem coğrafi hem kültürel olarak Karadeniz ve Doğu Anadolu’nun kesişme noktası. Her iki kültürü, şivelerde her iki menevişi, yemeklerde her iki yöreyi de bulmak mümkün. Livane’de tulum çalınırken, Tekkale’de bağlama eşlik ediyor eğlencelere.
Rafting süperYusufeli’nin köylerinde dolandım, dağlarda yürüyüş yaptım. Kahvelerde oturup uzun uzun konuştum. Halk mükemmel. Hiçbir kötülük girmemiş daha sistemlerine. “Merhaba” diyene çay ikram ediyorlar. Çaylar açık ve taneli, ama burada makbul olanı böylesi. Yolları kıvrımlı ve dar. Kaymakam Mevlut Özmen “burada herkesin bir tek kez kaza yapma şansı vardır” diyor gülerek. Bir yanımız ulu dağlar, öbür yanımız içinden derelerin aktığı sonsuz görünen uçurumlar.
Bütün gezi mükemmeldi, ama iki şeyi hiç unutmayacağım: Rafting ve Demirkent köyü. Raftingi ilk kez denedim. Sadece 2 kilometrelik kısa bir parkurdu; buna rağmen zorluk derecesi yönünden en kolaylarından değildi. Islanarak, küreklere asılarak, birlikte hareket ederek tamamladık. Yoksa “düşen Batum’dan çıkar” durumu var ki; Allah muhafaza!
Demirkent köyünde de kahvede oturdum, hiç kalkasım gelmedi. Genç bir öğretmen, üç Alman adam, muhtar yardımcısı, bizim Mustafa Güzeloğlu ve gazeteci Mustafa Tuzlu. Köylüler, elle teker teker ve asla yere düşürmeden topladıkları zeytinlerden ve sıktıkları zeytinyağından getirdiler. Bir de sıkı bir ekmek. O kahvenin bahçesinde, koca bir ekmeği bitirdik. Yanında da bolca çay...
Nerede kalınır?Birçok pansiyon var, ama ben size çok özel bir yeri önereceğim: Barcelona Otel. “Özel” diyorum, öyle Bodrum’daki butik otellerden biri zannetmeyin. Özel, çünkü yörede ilk. Çok uğraşılarak, ciddi emek harcanarak yapılmış. “Özel” çünkü ellerinden gelen her şeyi yapmışlar, espresso makinesi bile koymuşlar! İyi ve temiz idare edilmesi için Polat ailesi canla başla uğraşıyor. Ayrıca, Akın Polat çok iyi bir doğa rehberi. Ciddi bilgiler öğrenmek mümkün.
Tel: (0466) 811 26 27, www.hotelbarcelona.com
Ne yenir?Erzurum’un cağ kebabı burada da var, hiç ilgilenmedim. Etli dolma yıkılıyor; ama asıl beni vuran, “kuymak” denen mıhlama ve hamur işleri. Bir pikniğe gittim, kadınlar evde yapıp getirdikleri yemekleri tabaklara doldurup doldurup önümüze koydular. Bir güler yüz, bir ikram... Bir de “kaysefe” denen, kuru kayısıdan yapılan bir tür tatlıları var; yiyemedim. Piknikte yemek üstüne horon teptim. Grup başı “canli canli” diye bağırıyordu, öyle “oturayım” da denmiyor. Ama bir saatin sonunda ciddi terlemiş olduğunuzu fark ediyorsunuz.
Ne yapılır?Bir kere, önce, ikinci bir kez daha gitmek için plan yapılır. Çünkü dünya tersine dönse, tek sefer yetmeyecek.
Rafting, en önce yapılacak şey. Severseniz, ki aksi bence mümkün değil, kaldığınız her günün birkaç saatini alacak. Doğru hocayı bulmanızı öneririm. İlçede herkes yardımcı olacaktır.
Civardaki Gürcü kiliselerini gezmenizi öneririm. Barhal, İşhan ve Tek Kale Kiliseleri var; ama “birine gideyim” derseniz, o zaman İşhan. Çok iyi durumda, ve her zaman Gürcistan’dan gelen kalabalık turist gruplarıyla dolu.
Doğa çok güzel. Flora ve faunayı izleyin. Kelebek çeşitlerine meraklıysanız, burada yüzlercesini görmek mümkün.
Bir sürü köye gittim; İşhan, Demirkent ve Altıparmak’ı çok beğendim.
Hadi biraz trekking? Yaylalar köyünden 8 saatlik yolculukla, Kaçkarlar’a, 3950 metreye çıkabilirsiniz. Benim bir sonraki planım budur.
“Öğüdem” diye bir köye gittim, ortalıkta hiç insan yoktu, kahve kapalıydı. Kapıyı ittim, kilitli değil. İçeri girdim, çayın altını yaktım. Hatta gelenlere çay ikram ettim. Masaya para bıraktım çıkarken, acaba kahve sahibi görmüş müdür? Kapının açık bırakılabileceği bir kahvehane, bilir mi benim için ne büyük lükstür...