Hayatımda daha güzel koylar gördüm. Tamam tamam, burası da güzel. Ama yarım saat yolunu kaybederek yokuş aşağı yürü, bir sürü kötü davranışa maruz kal, biraz fırça ye; ne yalan söyleyeyim, “Kabak tecrübesi bu mu olmalıymış?” diye ister istemez düşündüm...
Olimpos’un on yıl önceki hali
Fethiye’den heyecanlı ve nefes kesici güzellikteki bir yolla Faralya Köyü’ne vardım. Sabahın en erken saatlerindeyim daha. Arabayı bir kuytu köşeye park edip, yol üstündeki pansiyonda kahvaltı ettim. “Kırmızı beyaz şeritli taşları takip et, yarım saat kadar sonra koya varacaksın” dediler.
Taş, toprak içinde yürüdüm. Bitkiler, ağaçlar, çiçekler; her şey çok güzel. Ne yürümekten korkarım, ne kirlenmekten. Arkasına vagon takılmış bir traktör gördüm, adam taşımada kullanıldığını tahmin ettim, binmeye dahi yeltenmedim misal. Ben coğrafi zorlukların adamıyım bir yerde!
Koya vardım. Çorak mı çorak. Bir küçük sundurma var ortalık yerde. Geceyi yıldız seyrederek geçirmiş İspanyol bir çift henüz battaniyelerini topluyor. Bir Danimarkalı aile gelmiş plaja, Turan Camping’in aşçısı olan ODTÜ mezunu beyefendi, bir de ben. “Ben” derken, “biz” demek istiyorum: Ben ve kameraman arkadaşım Ümit.
Tek suçum gazeteci olmakİyi ki gelmişim. Bu sessizlik içinde, sanki Olimpos’un on sene önceki halindeyim. Deniz bugün “eh”; epey dalgalı, nedense kirli. Yakınlardaki bir tatil köyünün kirli atığı karışıyor söylentileri kulağıma çarpıyor. Gene de çok güzel. Zaten ekşi sözlük yazarlarından Medusa5’in en sevdiği yerdeyim eninde sonunda. Mistik bir üçgende, eski adıyla Gemile’deyim. Likya Yolu duraklarından birinde, bir cennette.
Basamaklardan çıkarak bir cafe’ye ulaştım. Pis mi pis, bakımsız mı bakımsız. Bir kahve istedim, “tarçınlı kaküleli yapıyoruz” dediler. “Peki” dedim. Etrafta kağıttan gemiler, renkli toplar falan var. Önüm alabildiğine deniz. Tütsüler yanıyor, kahvem zamanından çok daha geç geliyor.
Birazdan “köye televizyoncular gelmiş” haberi dalga dalga yayılıyor. Başıma ne geldiyse, yanımızdaki kamera yüzünden geliyor. O sakin ve ermiş insanların masum ruhlarındaki gizli agresyon açığa çıkıyor.
- Burada asla çekim yapamazsınız; müşterilerimi rahatsız edemezsiniz, kahveler bizden olsun; teşekkürler!
Olay yerini terk ediyorum. Yukarıda bir başka kamping daha var; işleten iki genç kız. Haber onlara da ulaşmış, “asla” diyorlar. Bir şeyi sevmiyorum, o sevmediğim şey nedir, bir türlü becerip bulamıyorum...
Tatiana süperdi
Bir gün kaldım Kabak Koyu’nda. Sultan Kamping, Selda ve Tatiana dışında herkesten nefret ettim. Sorun sadece nefret edilende değil kuşkusuz.
Selda’nın güzel spagettilerini yiyip, iyice dinlenip yoga yaptıktan sonra da birdenbire neden rahatsız olduğumu buldum!
Hani burası “ermişler” yeri ya, hani bu insanların hepsi aşmış, ruh huzurunu falan bulmuşlar ya... Yani öyle olsun tabii de, vaktinden önce olgunmuş gibi yapmak, sırıtır ya... Günün sonunda, yukarıya, köye çıkış yolunda iki genç kızla sohbet ettim. “Bu Kabak bize kabak tadı verdi; hatta ‘kabak tadı’ hadisesinin buradan çıktığını düşünüyoruz” dediler. Çok güldüm.
Ben aslında Kabak’ı sevdim. Sadece dostlarla, karımla gitmem; kitaplarımı okumam lazım. Şu yarı ermiş tayfadan uzaklaşmam; Turan Abi’yle, Tati’yle ve yukarıdaki köylülerle vakit geçirmem lazım. Beni “New Yorklu Nazi çorbacı” tutumu rahatsız etti. Ha, gerçekten çok iddialı bir durum vardır, o zaman yerine göre işkenceye de ses çıkarılmaz. Ucuz vodvil, kötü replik, oturmamış karakter durumu...
Şimdi gene o kampın yöneticisi olan üst dudağı ince kız geldi aklıma; “Benim babam da belgeselci, lütfen burayı terk edin” derken takındığı sinir canlandı gözümde...
Neyse ya, belki de sorunun bir kısmı gerçekten bende. İnşallah gene giderim; bu sefer belki ben de daha iyi bir ruh haliyle, yanımda sevdiklerimle, Medusa5’le, ve de en ergin ruh halimle...
Nasıl gidilir?Fethiye’den minibüsle “yukarı” kadar gidebiliyorsunuz. Faralya Köyü’nde inmeniz yeterli. Oradan da, sırt çantalarınızla, aşağı yukarı yarım saatlik bir yürüyüşle aşağı ulaşıyorsunuz. Kırmızı ve beyaz çizik attırılmış taşları takip etmeniz yeterli. Bazı yerlerde taşların rengi iyice solmuş, o zaman da içgüdülerinize güvenin!
Nerede kalınır?
Sultan Camping: İyi ruh var. Selda bence çok iyi bir aşçı. Fiyatlar uygun. Tel: (0252) 642 12 38
Gemile Camping: Meraklıları çok seviyor. Tel: (0252) 642 10 16
Ne yapılır?
Bolca yürüyüş; isteseniz de istemeseniz de.
Denizin en sakin ve güzel olduğu zaman eylül ve ekim aylarıymış.
Şelâleyi görün. Yolu biraz sapa, tek başına gitmezseniz daha iyi olur.
Bir Mavi Mağara var, içinde sanki özel havuzu var. İnce bir patikadan ulaşılıyor. “Adeta yeryüzü cenneti” desem, “Blue Lagoon’daki haliyle Brooke Shields’in yuvası gibi” desem?
Geceleri yıldızları seyredin. Birtakım ermiş insanlar, sabaha kadar gürültü yapıyor; onları takmayın kafaya. Doğa harika.
Kabak’ta sadece kamplar var. En beğendiğiniz yoga ve meditasyon hocalarıyla çalışın; çok iyi gelecek.
Gene de bir nevi “aşram” canlandırmayın gözünüzde. “Ermiş” dediysem, o kadar da değil!
Ben köyleri sevdim. Faralya’da uzun zaman geçirdim. İnsanı çok iyi niyetli. Ben de o güzel insanlara maden bulmuş gibi sarıldım. Ermek için ille de eziyete ne gerek var; hiç anlayamadım.