ŞEHR-İ İSTANBUL’U KEŞFETME ZAMANI

Sonbahar tahtını kışa bırakmaya hazırlanıyor. Havalar serinledi artık ve güneyi mekan eyleyenler dahi, döndü şehr-i İstanbul’a... Yine yaşam, okul, iş ve ev arasında sıkışıp kaldı pek çoğunuz için. Gelin değiştirelim bu yeknesak hayatı.

Mevsimlerden kış ve İstanbul’u keşfetme zamanı!

Hiç kışın keşfe çıktınız mı bu yaşlı ama mağrur şehri? Rüzgarlı sokaklarında kaybolup, bir sahlep bardağıyla ısınmayı denediniz mi mesela? ‘Yedi tepeli şehir’ deriz hep, ama bilir misiniz yedi tepesini? Hangisidir mesela en serini, görünmeyeni?

Her yol Sultanahmet’e çıkar

Her yolun Roma’ya değil de, Sultanahmet’e çıktığının kanıtı Milyon Taşı’nın önünden her daim geçip de, hiç fark etmeyenlerden misiniz?

Edirnekapı’da Mihrimah Sultan Camii’nin eteklerinde çorbanızı yudumlayıp, Süleymaniye’de kurufasulyeye kaşık salladınız mı?

Ya da zamanın durduğu, bugünün içinde dünden bir kare, Osmanlı zamanında Türkler, Rumlar, Gürcüler, Yahudiler, İtalyan tüccarlar ve diğer gayrimüslimler’in yaşadığı Galata, Fener, Balat ve Ayvansaray sokaklarında kaybolmayı denediniz mi hiç?

Fanaryotları ya da Seferadları bilir misiniz mesela?

Kariye’den Fener ve Balat’a

Katılın serin bir aralık günü bana, sabah kahvemizi Kariye’nin gölgesinde yudumlayalım beraber, ömrünü buraya harcamış banisi Metokhites’i anlatayım sizlere... Devam edelim sonra Draman’a doğru Kariye’nin yanındaki dar sokaktan... Yokuş bitince eşsiz ahşap mimarisiyle İştipol Sinagogu karşılayacak bizi. Zamanın içinde saklanmış, yalnız ve de sessiz... Aynı tam karşısındaki, betonlaşan şehre kafa tutan iki ahşap ev gibi. Çarşamba yolunda Kefevi Camii’ni göreceksiniz önce, eski bir Bizans manastırından devşirilen.

Nefesiniz kesilsin!

Tercüman Yunus Efendi ilginç bir zatı muhteremdir. Osmanlı tarihinde ve bir Sinan eseri cami ile süslemiştir Draman’ın dar sokaklarını.

Devam ettiğimizde yokuş yukarı Çarşamba’da Fethiye Camii yani Pammakaristos Manastırı beklemekte bizi; üç adım ötesinde ise İsmail Ağa Camii.

Sola dönüp Haliç’i gördüğünüzde binalar arasında, solunuzdaki Tevkii Cafer Camii’nin avlusunda bir durun ve nefesiniz kesilsin manzaranın güzelliğinden.

Sonrasında yıllar boyu kem gözlerden saklanmış cumbalı evlerle, bu evler arasına gerilen iplere asılmış rengarenk çamaşırları göreceksiniz, dar sokaklarında Fener’in...

Ve bu sokaklarda koşturan çocukların kahkahaları dolduracak kulaklarınızı…

Fötr şapkalı beyefendiler ve şık hanımların topuk seslerine şahitlik etmiş dar ve dik sokaklardaki Arnavut kaldırımlarda onlar eşlik edecekler bu sefer bizlere.

Museviler, Rumlar ve Türkler hepsi bir parçalarını bırakmışlardır bu sokaklarda.

Barış, huzur ve saygının hakim olduğu günlerde Şeker Bayramları, Hamursuzlar, Paskalyalar ve Yortular birlikte kutlanmış, yan yana ibadet edilmiştir camilerde ve artık pek azı açık olan kiliselerde ve sinagoglarda..

Hep beraber, yüzyıllardan beri...

Osmanlı zamanında Rum cemaatin elit okulu, kıpkırmızı Marsilya tuğlalarından yapılmış Rum Erkek Lisesi, hemen yanı başındaki Yoakimyon Rum Kız Lisesi,

Moğol lideri Abaka Hana gelin gönderilen Roma Prensesi Maria Despina’nın Fener’de yaptırdığı Moğolların Meryemi Kilisesi, Fener’de yaşarken Türk müziğine ve Türk kültürüne yaptığı katkılarla övgü toplayan, ama İstanbul’dan ayrıldıktan sonra Türklere düşman olan Boğdan Voyvodası Dimitri Kantemiroğlu’nun sarayı,

meşhur Vodina caddesi, Ortodoks dünyasının 1602’den bu yana merkezi Patriklik kilisesi Hagios Georgios, Rum usta Vasili’nin kurduğu, galetalarının ünü Adalar’a kadar yayılan asırlık Taş Fırın, Tahta Minare Camii, Ahrida ve Yanbol Sinagogları,

Agora Meyhanesi ve dahi Çıfıt Çarşısı...

Hepsi bu dar sokaklarda saklı yıllardan beri.

Eğer yorulduysanız bu yoğun kültür ve tarih yolculuğunda soluklanın bir kahve içimi, ahşap sandalyeli kahvelerin birinde... Burası Haliç, burada Müslüman, Hristiyan, Musevi, zengin, fakir, entel, dantel iç içe, el ele, hep beraber, yüzyıllardan beri…

İstanbul kaşiflerinin kendi hazineleri paylaşmaları için ‘IstanbuluKesfediyoruz’ Facebook ve Instagram’da yeniden yayında...