Tire, her ne kadar ismen bilinse de hak ettiği ilgiyi göremeyen güzel memleket köşelerimizden. Farklı medeniyetler ve zaman dilimlerinden 400’den fazla kayıtlı tarihi esere sahip Tire; aynı zamanda kendine has yemek ve el sanatları da dikkate alındığında adeta bir müze kent. Her adımda farklı bir tarih, farklı bir tat ve sürprizle karşılaşmanın mümkün olduğu şehir, talep yokluğundan kaybolmaya yüz tutan pek çok sanat ve zanaatın da zamana direndiği yerlerden.
Keçe dendiğinde akla ilk gelen yerlerden, aynen Beledi dokumasında olduğu gibi. Urgancılık, nalıncılık, semercilik ve yorgancılık şehrin meşhur olduğu diğer alanlar.
Kendine has bir şehir Tire. Eşi benzeri yok. Mesela çınara ‘kavak’ diyorlar burada. Bildiğimiz kavağın adı burada servi, servinin ise kara servi. Türkiye’de karambol oynanan tek yer yine burası.
Hititlerden Romalılara zengin bir kültür mirasına sahip. Roma döneminde ‘Kaystros Senatörlüğü’ olarak senatoda yer alması ve topraklarının bir bölümünün Artemis Tapınağı’na verilmiş olması şehre bir kutsallık kazandırıyor. Hristiyanlığın yayıldığı dönemlerde konsillerde oy kullanma hakkına sahip olan kent, 14’üncü yüzyıldan itibaren Türkler’in eline geçer ve Beylikler dönemi başlar. Osmanlı zamanında da önemini korur Tire. Özellikle Sultan II.Murad ve Fatih Sultan Mehmet dönemlerindeki imar hareketleri şehri imparatorluğun önemli ve gelişmiş yerlerden biri haline getirir.
Nereleri gezelim, kaç gün ayıralım?
Tire ve çevresini keşfetmek için iki gün yeterli ama mümkünse bir gün daha ekleyip, Ege’nin serin sularında yazın tadını çıkarın derim. Şehri gezerken ilk fark edeceğiniz şey camilerin çokluğu. Bugün ibadete açık olan 50’den fazla camisiyle Tire’nin nüfusuna oranla en çok caminin bulunduğu şehir olduğu söyleniyor. Şehri keşfederken bu camilerin farklı minarelerine dikkat etmeyi de unutmayın. Salı ve cuma günleri Tire’de pazar kuruluyor. Büyük olan ve kaçırılmaması gereken, salı günleri kurulan. İzmir başta olmak üzere bu pazara çevre illerden özel turlar düzenleniyor dersem büyüklüğü ve önemi hakkında bir fikir verir sanırım.
Gezmeye Tire Müzesi’nden başlanmasını tavsiye ediyorum. Bu küçük ama muhteşem müze mutlaka görülmeli. Tam karşısında Şanizade Mehmed Ataullah Efendi’nin anıtı var. Görülebilecek diğer tarihi mekanlardan bazıları ise aşağıda. Bunların bir kısmı gezilebilir durumda, bir kısmı ise restore edilmeyi bekliyor:
Ulucami
Karakadı Küliyesi
Karahasan Cami
Rum Mehmet Paşa Külliyesi
Yoğurtluoğlu Külliyesi
Yahşi Bey Külliyesi
Kazanoğlu Mehmet Bey Cami
Hafza Hatun Cami
Hafza Sultan Çeşmesi
Molla Çelebi Cami
Yalınayak Cami
Yalınayak Hamamı
Tahtakale Çarşısı
Kurşunluhan
Tire evlerini de unutmamak lazım... Kagir, yüksek tavanlı, genelde iki katlı ve yüksek pencereli bu görkemli yapıların cumbaları genelde ahşaptan yapılmış.
Tire çevresinde gezilecek yerler
Kaystros Kaya Mezarları
Theos Mozolesi
Key Müzesi
Belevi
Nerede kalalım?
Tire hem İzmir hem de Kuşadası’na yakın. Dolayısıyla konaklama seçenekleri oldukça fazla. ‘Gelmişken Tire’nin içinde de kalayım’ diyenler için seçenekler üç yıldızlı Tirem Otel ve onun işlettiği Koç Otel, Tire Belediye’sinin işlettiği Gülcüoğlu Konakları, Tire Öğretmen Evi ve Lale Otel ile sınırlı. Eğer ‘Şehrin dışı da olur’ derseniz Halkapınar’da Naturalife Butik Çiftlik Otel ve Restaurant bir diğer seçenek. Günün sonunda kendini serin sulara bırakmak isteyenlere tavsiyem; Kuşadası Kısmet Otel. Manzarası muhteşem ve kendine ait sessiz bir plaja sahip. Hemen şehrin yanı başında ama karmaşasından yeteri kadar uzakta.
Öğle yemeğini nerede yiyelim?
Tire geçmişten beri yemekleriyle de ünlü bir şehir. Gezmeye gelenlerin genel tercihi sunduğu harika Tire manzarası nedeniyle Kaplan Köyü ve çevresi. En bilinen lokanta, yolun sonunda sağda bulunan Kaplanlar. Benim tercihim Kaplanlara gelmeden önce yolun solunda Fatih Bey’in işlettiği Çam Restoran oldu. Manzara muhteşem, sohbet güzel, ısmarladığımız yemeklerin her biri harika. Tire’ye kadar gelip, köftesini yemeden gitmek olmaz deyip, tadına bakmayı da unutmadık. Parmak şeklinde hazırlanan bu köfteler piştikten sonra yağa batırılarak servis ediliyor. Karadut suyu ve tuzsuz lorun üzerine karadut reçeli dökülerek hazırlanan hafif tatlıyı da unutmamak lazım. Fiyatlar makul, Fatih Bey’le sohbet de çok keyifliydi.
Eski dondurmaları özleyenler ya da bugüne kadar hiç doğal ürünlerle yapılmış gerçek bir dondurma tatmamış olanlar için Tire’de tek bir adres var. Yaklaşık 50 yıldır sadece doğal ürünlerle ve klasik yöntemle dondurma yapan Ayhan Usta’nın Florya Pastanesi. Ayhan Amca “İyi dondurmanın tadı kendini fark ettirir” diyor ve ekliyor: “Gerçek dondurma; doğal sakız, salep, koyun ve keçi sütünden yapılır. Sakızlı, karadutlu, limonlu, kakaolu ve incirli dondurmaların o muhteşem tadını ifade edecek kelime yok. Büyük bir olasılıkla siz de sizden öncekiler gibi bir bakayım deyip, elinizde kilolarca dondurmayla çıkacaksınız saatler sonra…”
Ve bir oyun, Karambol
Kökeni İspanya’ya kadar giden ve bugün ülkemizde sadece Tire’de oynanan bir oyundur karambol. II. Beyazıt’ın fermanıyla 15’inci yüzyılda İspanya’dan gelen Museviler’in yerleştirildiği yerlerden biri de o yıllarda Aydın vilayetinin sancak merkezi olan Tire’dir.
İspanyol Musevilerle Tire’ye gelen ve çok sevilen bu oyun, ilgi azalsa da birkaç kahve de hâlâ varlığını sürdürüyor. Gelmişken bunlardan en ünlüsü olan Alay Parkı’na uğrarsanız hem oyunu görür hem de ilk ağızdan nasıl oynandığını öğrenebilirsiniz.
Özetle anlatmak gerekirse 4x12 metrelik parlatılmış saha denilen beton bir alanda iki kişi ya da eşli olarak oynanan karambol biraz bilardoyu andırıyor. Amaç ‘meşe’ adı verilen ve genelde şimşir ağacından yapılmış toplarla sahaya belirli aralıklarla dikilen ‘lek’lerin vurulmaya çalışılması. Toplar o kadar önemli ki, oyuncular ‘meşe’lerini zeytin yağında dinlendirerek ya da kadifeyle parlatarak bakımlarını yapıyor.