İstanbul, başı ve sonu olmayan bir hikayedir demiştik. Bu hikayenin karakterleri de, onların acı ve sevinçleri de aynıdır. Ve bu şehrin sokaklarında yedi düvelden gelen insanların hikayeleri, inançları ve dilleri yaşar hâlâ... Tüm önyargılara rağmen...
Bu hikayelerden birinin kahramanlarıdır, vakti zamanında Hristiyanlar ve Müslümanlarla birlikte İber Yarımadası’nda yaşayan ve sonrasında İstanbul’u yeni vatanları belleyen Sefarad Yahudileri.
Onların hüzün dolu yolculuklarının başlangıç noktası, 1469’da Kastilya Kraliçesi I. Isabel ile Aragon Kralı II. Ferdinand’ın evliliğiyle birleşen Katolik İspanya’dır. 1492’de çıkarılan Elhamra Kararnamesi ile iki seçenek sunulur kendilerine; Ya Hristiyan olun ya da İspanya’yı terk edin!
İşte tam bu noktada devreye II. Beyazıt girer. İlerleyen yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nu olumlu yönde etkileyecek cesur bir karar alır ve Yahudilere imparatorluğunun kapılarını açar. Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı bölgelerine yerleşen Yahudiler artık İbranice’de İspanya anlamına gelen Sefarad adıyla anılır olurlar.
Kullandıkları dil ise Ladino denen Ortaçağ İspanyolcasıdır ve 500 yıl içerisinde eklenen Türkçe ve Yunanca kelimelerle zenginleşecek, kitap ve gazeteler yayımlanacak, Osmanlı döneminde ticaret dili olarak da kullanılacaktır. Bu hüzünlü tarih, ana enstürmanları gitar, kanun ve def olan Sefarad Müziği’nin de doğmasını sağlayacaktır zaman içinde...
500. Yıl Türk Musevileri Müzesi
Kimdir bu Sefaradlar, nerelerde ve nasıl yaşamışlar? Merak ederseniz eğer, 1989’da 113 Musevi ve Müslüman Türk vatandaşı tarafından, Sefaradların 500 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’na gelişini kutlamak için kurulan 500. Yıl Vakfı’nın 2001 yılında Türk Yahudilerinin gelenekleri ve tarihini anlatmak amacıyla açtığı, 500. Yıl Türk Musevileri Müzesi, sizi bekliyor Büyük Hendek Caddesi’nde.
Giriş katında Türkiye Yahudileri ile ilgili yazılmış kitap ve hediyelik eşyalar bulabileceğiniz müze dükkanı karşılayacak sizi. Sonrasındaki iki katta, milattan önce IV. yüzyıldan günümüze kadar Anadolu topraklarındaki Yahudi tarihi anlatılmakta.
1493’te İspanya’dan göç eden ve Osmanlı’da ilk matbaayı kuran Nahmias Kardeşler’in, 1512’de bastığı ilk kitaplardan ‘Midraş Teilim’, Abdülaziz döneminde yayımlanan ‘Hahambaşı Nizamnamesi’, Kurtuluş Savaşı’nda hayatını kaybeden Yahudiler, başta Necdet Kent ve Selahattin Ülkümen olmak üzere II. Dünya Savaşı sırasında Avrupa’da Yahudileri kurtaran diplomatlarımızın hikayeleri bulunuyor. Ayrıca, Şa’arey Mizrah’dan itibaren yayımlanan 101 Yahudi gazetesi ve dergisinin örnekleri, Sefarad mutfağı, dini bayramlar, sosyal yaşamdan kesitler, Sefarad müziği ve Türkiye’deki Yahudi Cemaatleri hakkında bilgiler bekliyor ziyaretçileri.
Midraş Holü ve Yükselen Alev Heykeli
Müzenin ikinci bölümüne geçiş, birinci kattaki Midraş Holü denen cam bir geçitle sağlanmakta. Koridorun solundaki cam panelin arkası ise Neve Şalom Sinagogu... Buradan sinagog içinde yapılan sünnet, düğün ve Bar Mitzvah gibi dini ritüelleri izlemek, müzede anlatılanları deneyimlemenin en güzel yolu. Nadia Arditti’nin eseri, Balkan, Morea, Kafkasya, Filistin, Trablusgarp, Çanakkale, Kore ve Kurtuluş Savaşları’nda hayatlarını kaybeden Türk Yahudilerini anlattığı ‘Yükselen Alev’ isimli heykeli de burada bulunmakta...
Midraş ve Etnografya bölümleri
Sonrasındaki bölüm, 1982’de kapanan Apollon Sinagogu’ndan gelen Midraş’ın temsili olarak yeniden oluşturulduğu yer. Burada farklı sinagoglardan gelmiş Tevrat sayfaları, saklama kutuları, Haham giysileri ve diğer dini objeler sergilenerek, anlatılmakta. Devamındaki etnografya bölümünde ise Yahudi kardeşlerimizin doğumdan ölüme, gelenek ve törenleri, düğünler, sünnetler, cenaze törenleri, kına geceleri, bayramları, bebeklerin doğumundan önce yerine getirilen âdetler, objeler, belgeler, resimler ve videolarla anlatılmakta.
Eğer Sefarad mutfağının da tadına bakmak istiyorsanız, en alt kattaki Gerez Cafe’ye bir uğrayın derim. İsterseniz Kosher paket servisi de yapılmakta. Müzenin farklı aktivitelerini takip etmek ve ziyaret ile detaylı bilgi için www.muze500.com’a bakabilirsiniz.