Bu yeme-içme işi gittikçe önem kazanmakta. Artık insanlar sadece doymak değil, aynı zamanda gittikleri bölgenin ya da ülkenin mutfağını da deneyimlemek istiyor. Birkaç yıl önce yapılan bir araştırma turistlerin yaklaşık yüzde 90’ının destinasyon tercihinde, “Yemek çok önemli” dediğini ortaya koymuştu. Yiyecek ve içeceklerin ana oyuncu olduğu gastronomi turizmi son yıllarda tüm dünyada hızla yayılmakta.
İlk kez Joseph Berchoux’un 1801’de yazdığı şiirin başlığı olarak ortaya çıkan Gastronomi’yi bir başka Fransız, tarihçi Pascal Ory ise bir masa sanatı olarak tanımlamakta. 18. yy’da dünyanın ilk lokantasının açıldığı Paris bugün yeme içme konusunda dünyanın en ünlü destinasyonları arasında.
Ama, yemek pişirme sanatının temellerinin Mezopotamya’da atılmasına, zaman içinde ise Anadolu ve Çin mutfağı olarak ayrılarak, gelişimine devam etmesine rağmen bizim bunları kullanarak, aynı oranda fayda sağladığımızı söylemek ise pek mümkün değil.
“Dünyanın üçüncü büyük mutfağı bizim” diyoruz, ama bir tane Michelin yıldızlı lokantamız yok nedense. Japonya’da mesela, 700’den fazla var. Fransa’da 600 kusur, İtalya’da ise 400’e yakın Michelin yıldızlı lokanta var. Bunların bir kısmında aylar öncesinden rezervasyon yapmak zorundasınız ve bir yemek için ödenen tutar bir turistin ülkemizde kaldığı süre içinde yaptığı toplam yeme içme harcamasından daha fazla...
Karşılaştırma yapabilmeniz adına güzel yurduma gelen turistlerin yeme içmeye harcadığı toplam tutar 150 dolar civarında ve bu da toplam harcamalarının yaklaşık 5’te 1’ine denk gelmekte. Ama yurt dışına çıkan yurdum insanının yeme içmeye harcadığı tutar toplam harcamalarının yaklaşık 3’te 1’i ve 200 dolar civarında.
Yurduma gelen yabancı misafirlerin yeme içmeye, benim yurt dışına giden vatandaşımdan daha az para harcamasının en önemli nedeni ise şu saçma sapan her şey dahil sistemi.
Sicilya’da Gela adlı bir köyde dünyaya gelen ve aynı zamanda iyi bir aşçı da olan şair Archestratus, M.Ö. 4. yy’da yaşamış ve ‘Hedypatheia/Lüks Yaşam Hakkında’ adlı eserinde Anadolu’ya uzanan bir rotada yeme-içme deneyimlerini ve pişirme tavsiyelerini paylaşmakta.
Mesela Ephesos (Efes), Khalkhedon (Kadıköy) ve Byzantion’da (İstanbul) iskaroz balığından bahsedip, Kadıköy’dekiler için ızgara tavsiye ederken, İstanbul’da tutulanları peynir ve yağ ile kaplanıp, fırında pişirilmesini, sonrasında üzerine tuz ve kimyon serpilip, zeytinyağıyla tatlandırılmasını tavsiye eder.
Günümüz gurmesi Emrah
Turizm İşletmeciliği dersinde turizmi oluşturan öğeleri anlatırken beş ana başlık altında topluyoruz. ‘Konaklama’, ‘Ulaşım’, ‘Çekicilikler’, ‘Alışveriş-Eğlence’ ile ‘Yan Hizmetler ve Yeme-İçme’. Bunlardan sonuncusu, yani yeme ve içme, esasında bir IT uzmanı olan değerli dostum Emrah Akın’ın özel ilgi alanı. Yeme içme deneyimlerini ve konu ilgili daha pek çok şeyi paylaştığı ‘Gurmex’ adındaki internet sitesinden bir turizmci olarak zaten sık sık yararlanıyordum.
Ama Emrah bunu bir adım öteye taşıyarak, gurmelere özel ve yemek üzerine seyahat eden gezginler için harita tabanlı bir uygulama yaratmış. Hem Android hem de Apple kullanıcıları ücretsiz olan ‘Gurmex’ adlı uygulamayı indirerek, hem güzel yurdumda hem de dünyanın farklı noktalarındaki, lokantaları, hemen yanı başınızda olmasına rağmen var olduğunu hiç bilmediğiniz harika yerel mekanları, geleneksel lezzetleri, bağ rotası, peynir rotası gibi farklı gastronomi rotalarını keşfetmek, gezi rehberinden ya da diğer gurme gezginlerin paylaştığı deneyimlerden faydalanmak mümkün.
Özetle ‘Gurmex’, gurmelere ve yemek için seyahat edenlere özel bir gastronomi navigasyon uygulaması. Aynı çizgide devam ederse kısa zamanda yurdum insanı için harika bir yeme içme rehberi olmaya da aday.