Yeni yılın son haftası Nişantası Üniversitesi’ndeydim. Üniversitenin kurucusu Dr. Levent Uysal ile Nişantaşı Üniversitesi’ni, kitaplarını, ama en çok da turizmi konuştuk. Uysal turizm kökenli bir akademisyen. Dolayısı ile iki turizmci bir araya gelince İstanbul’dan, Kayseri’ye, oradan da Dubai ve Londra’ya uzanan ama en çok da Uysal’ın memleketi Mersin’in konuşulduğu güzel bir sohbet oldu.
Birbirinden farklı konulara değindiğimiz, bu uzun ve renkli sohbetimizi ne yazık ki bir yazıya sığdırmak mümkün değil. Dolayısı ile de bu hafta Mersin’i konuk ettik Seyyah-ı Alem’e... İşte Uysal’ın anlatımıyla Mersin...
Neden gidelim?
Öncelikle ben Mersinliyim ve Mersin bence Türkiye’nin en güzel şehri. Mersin; denizi, yeşilin mavi ile birleştiği tertemiz koyları ve derin tarihinin yanı sıra bir gastronomi merkezi... Aradığınız ister tarih ister gastronomi ya da doğa ile iç içe vakit geçirmek olsun, tamamının karşılığı Mersin’de kesinlikle var. Suriye’den, Girit’ten, tüm yurdum şehirlerinden göç almış bu topraklar ve hepsi burada bir çeşni olmuş. Hem yemek hem kültür olarak. Ama Mersin’in en büyük özelliği üç dini yan yana yaşayan pozitif insanlardan oluşması… Ayrıca Mersin kadınlarının dokuduğu kilimler, halılar ve seramikler bir harika!
Neler yiyelim?
Mersin’de de pek çok yerel tat var. Yörük yemekleri var. Araplardan gelen yemekler var.
Tantunimiz var, sıkmamız var, böreklerimiz var, analı kızlımız var, özetle acayip güzel yemeklerimiz var. Bir kez tattınız mı hep Mersin yemeklerini özlersiniz.
Künefemiz var, müthiş bir şey. Peynirli kadayıf diyoruz biz aslında. Gerebiç diye bir tatlımız var. İrmiğin içine Şam fıstık ezmesi konulmuş ve bir köpükle yeniyor. Sarı burmamız, taş kadayıfmız var. Sonra cezerye var. Dünyanın en güzel enerji veren ve en doğal lokumu. Havuç dövülüyor, şeker pancarı ile şekerlendiriliyor, içine Şam fıstığı, ceviz ya da fındık konularak top, top ya da yaprak şeklinde kesilerek ikram ediliyor. Çok meşhur bir humusçumuz var. Küçücük bir dükkan... Humusun çorbası var mesela.
Balık yemek istiyorsanız Narlıkuyu’ya gitmelisiniz. Tabiatla iç içe restoranlar, doğal, samimi ve ürün kalitesi çok yukarıda. Narlıkuyu’da Lagos diye bir balığımız var. Kaya lagosu. Dünyanın başka hiçbir yerinde çıkmıyor. Mersin çarşısında balıkçılar var. Barbunya balıkları yapılır, ekmek arası ya da yanında bir içecekle satılır. Hepsinin tadına bakmak gerekiyor.
Unutmadan, yazın giderseniz mutlaka Karsanbaç, bizim bici bici dediğimiz tatlıyı yiyin. Serinletici doğal bir dondurma.
Ne yapalım, nerede kalalım?
Kızkalesi var, Narlıkuyu var, Cennet Cehennem var. Deniz kıyısında, doğa ve denizin buluştuğu güzel tesisler var. Kahvaltıda sıkmanızı, ıspanaklı böreğinizi yiyebilirsiniz, keçi sütü içebilirsiniz. Öğle oldu mu balığınızı yer, hatta tutarsınız. Kendin pişir kendin ye yerler var, çok güzel. Otel olarak, Mersin’in içinde şu anda 5 yıldızlı 4- 5 tane otel var. Biz gelen misafirlerimizi Divan otelinde ağırlıyoruz. Koç grubunun ciddiyeti ve yerli bir zincir olması tercih nedenimiz. Konumu, işletmesi, manzarası ve yemekleri çok güzel.
Deniz için ise mutlaka Akyar’da ya da Narlıkuyu çevresindeki şık, küçük pansiyonlarda kalın. Silifke’ye varmadan, koylarda yerel halkın işlettiği yerler var. Kahvaltıda kendi yumurtalarını, kendi yaptıkları sucuk, tereyağı ve peynirleri size ikram ederler. Yörük havası alırsınız.
Ne zaman gidelim?
Mersin’in 12 ayı da birbirinden güzel. Ama deniz için gidecekseniz; haziran. Temmuz ve ağustos çok sıcak olur. Gezmek için gidecekseniz, nisan ideal. Baharın başladığı ve çiçeklerin açtığı, portakal bahçelerinin güzel koktuğu zaman...