Cüneyt Sadıç

Cüneyt Sadıç

csadic@destinationsforever.com

Tüm Yazıları

BYZANTION’DAN BUGÜNE Sultanahmet

Başı ve sonu olmayan bir hikayedir İstanbul... Eşi ve benzeri yoktur, bu nazlı ve de mağrur şehrin. İki kıta üzerine basarak, güç almış ve dünyaya hükmetmiştir... Hem de tarihin en büyük ve güçlü iki imparatorluğunun başkenti olarak. 119 imparator, tüm dünyanın kıskandığı bu şehirden dünyaya hükmederken, tarihin gördüğü en zengin ve şatafatlı eserlerini hediye etmiştir insanlığa. Dinlerin merkezi, kültürün beşiği olmuştur, bu yedi tepeli şehir. Efsaneler, hikayeler ve tarih birbiriyle el ele akar gider iki kıta arasında ve bekler keşfedilmeyi her daim. Haydi gelin, her şeyin başladığı yerden başlayalım bugün, ilk şehrin kurulduğu, ilk sarayın inşa edildiği, en güzel eserlere sahne seçilen Sultanahmet’ten…

Haberin Devamı

Her şey Byzas ile başladı

Megara Kralı Byzas, Atina devletine katılmaya zorlanıp, Megara şehri meclis üyeleri de bunu onaylayınca, M.Ö. 659’da bölgeyi terk eder. Eşi Eirene ve onunla gelmek isteyen 5 bin kişiyle yola çıkar. Ama öncesinde Delfi’ye, Apollon Tapınağı’na uğrar ve kahinlere nereye gitmesi gerektiğini sorar. Aldığı cevap bir bilmece gibidir esasında, Kuzey’de bir yerde olan Körler Ülkesi’nin karşının yeni vatanları olacağını söyler kahinler.

Aylar geçer yolda... Bir gecenin sabahında uyandıklarında, sağlarında deniz kenarına kurulmuş bir şehir, sollarındaysa sisler içindeki yarım adayı süsleyen, tümüyle bakir bir tepe vardır. “Bu güzel tepeye değil de karşısındaki sahile yerleşmek için kör olmak lazım” der Byzas ve bu bakir tepenin kahinlerin söylediği yer olduğuna karar verir.

Bugünkü Eminönü’den Ayasofya’nın bulunduğu yere kadar yayılır kurduğu şehir. Yıllar içinde adına Byzas’tan esinlenerek Byzantion derler.

İşte bu yüzden buradan başlamak gerekir Şehr-i İstanbul’u keşfetmeye. Bu hafta sonu sıkıca giyinin ve Divanyolu’ndaki Çiğdem Pastanesi’nde lezzetli bir sabah kahvaltısıyla başlayın Sultanahmet’i keşfe.

Ardından yavaşça yürüyün, tramvay yolunu takip ederek Hipodrom’a doğru... Sağınızda kalan durağın arkasında Hagia Euphemia Kilisesi’nin kalıntılarını göreceksiniz. Hemen yanındaysa, Firuzağa Camii’ni. Sonrasındaysa İstanbul’un her daim kalbi olmuş bir mekan, Hipodrom ya da Osmanlı’daki ismiyle At Meydanı sizleri bekler.

Haberin Devamı

BYZANTION’DAN BUGÜNE Sultanahmet
At Meydanı

İstanbul’un en eski tarihi eseri, Dikilitaş, ikincisi Yılanlı Sütun, bugün Türk-İslam Eserleri Müzesi’ne ev sahipliği yapan Pargalı İbrahim’in Sarayı, Raimondo D’Aronco tarafından 1883 yılında ‘Art Nouveau’ tarzında inşa edilen ve bugün benim de öğretim görevlisi olduğum Marmara Üniversitesi’nin Rektörlük Binası, Birinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın en güzel örneklerinden Osmanlı’nın Tapu ve Kadastro Bakanlığı Binası ve Sultanahmet Camii, Roma döneminde at ve araba yarışlarını izlemeye gelen yüzbinlerce kişiye ev sahipliği yapan At Meydanı’nın çevresinde bulunuyor.

Şehr-i Kontantiniyye’de yerin altında da saraylar var ve en büyüğü üç adım uzaklıkta Hipodrom’a... İstanbul’daki en muhteşem su sarnıcıdır, Jüstinyen’in 6’ncı yüzyılda yaptırdığı Yerebatan Sarayı.

BYZANTION’DAN BUGÜNE Sultanahmet
Ayasofya ve Topkapı Sarayı

Sadece İstanbul’un değil, dünyanın en muhteşem mimari eseridir Ayasofya... Milet’li Isidoros ve Aydın’lı Anthemios’un eseridir. Öğle yemeği molası sonrası tüm zamanınızı buraya ayırın. Bizans surları ve Sûr-i Sultanî ile çevrili, arka arkaya dört avluya yayılmış divan, mutfak, harem dairesi, kütüphane, kasırlar, köşkler, camiler, koğuşlar, çeşmeler ve bahçelerden oluşan, 700 bin m2‘lik bir alana sahiptir, 19’uncu yüzyıla kadar kullanılan Topkapı Sarayı.

Haberin Devamı

Öğle yemeği için:

- Topkapı Sarayı’nda Konyalı Lokantası

- Divanyolu’nda Can Lokantası

Kahve molası için:

- Ayasofya önünde Sebil Çay Bahçesi

- Ayasofya’nın yan sokağında Caferağa Medresesi

Kitap için:

- ‘Topkapı Sarayı’- Reşat Ekrem Koçu

- ‘İstanbul’u Dolaşırken’- John Freely

- ‘İstanbul Yazıları’- Doğan Kuban