Bu hafta sonu önyargılarımızın kurbanı olan, Anadolu’muzun kadim şehri Diyarbakır’daydım. Yukarı Mezopotamya’nın verimli topraklarında Asurlular, Urartulular, Medler, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Artuklular, Eyyübiler, Akkoyunlular, Selçuklular ve Osmanlılar’ın hüküm sürdüğü; Süryanice, Kürtçe, Ermenice ve Arapça’nın, çan sesleriyle ezanın birbirine karıştığı muhteşem bir mozaik. Bu mozaik, şehrin yeni semtlerindeki geniş ve bakımlı caddeler, gençlerle dolup taşan birbirinden çekici kafeler, modern alışveriş merkezleri, şık binalar ve restoranlarla muhteşem bir uyum içinde harmanlanmış halde. Tüm bunlara ek olarak bir de içten misafirperverlik...
Kadim Diyarbakır, hak ettiği ilgiyi göremeyen, eskiyle yeninin bir arada olduğu, mutlaka gezilmesi gereken bir şehir. Önyargılarınızı evde bırakın ve Diyarbakır’ı keşfe çıkın! Pişman olmayacaksınız...
Nereleri gezelim, kaç gün ayıralım?
Mayıs, Diyarbakır’ı keşfetmek için en güzel ay. Mutlaka görülmesi gerekenler için perşembe-pazar yapacağınız bir Diyarbakır ziyareti rahat rahat yetecektir. Öncelikle şehir eski ve yeni olmak üzere iki kısımdan oluşuyor. Gezilmesi gereken nerdeyse tüm yerler eski Diyarbakır’da, yani Suriçi’nde. Eğlence ve yeme-içme ise yeni kısımda.
İşte size adım adım bir Diyarbakır programı:
1. Rota:
Artuklu Kemeri ve Sarayı, Hz. Süleyman Camii, Aslanlı Çeşme,
St. George Kilisesi, Atatürk Müzesi, Eski Kolordu, Jandarma, Defterdarlık ve Evkaf Müdürlüğü binaları hepsi İçkale’de.
2. Rota:
İçkale’den sonra, sıra Sur’un kuzey bölümünde. Sırasıyla ziyaret edilecek yerler; Nebi Camii, İskender Paşa Camii ve Konağı, Cahit Sıtkı Tarancı Evi, Ahmed Arif Müzesi, Ziya Gökalp Müzesi, Ulucami, Hasanpaşa Hanı, Sülüklü Han, Mar Petun Keldani Kilisesi, Surp Giragos Ermeni Kilisesi, Nasuh Paşa Camii, Latifiye Medresesi, Hüsrev Paşa Hanı, Camii ve Medresesi olacaktır.
3. Rota:
Bu kez Sur’un güneyindeyiz. Yedi Kardeş Burcu, Ali Paşa Camii ve Medresesi, Ulu Beden Burcu, Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi, Urfa Kapı, Sarı Saltuk Türbesi, Melik Ahmet Paşa Camii ve Hamamı, Parlı Safa Camii, Behram Paşa Camii, Dengbej Evi, Cemil Paşa Konağı, Deva Hamamı, Aşefçiler ve Peynirciler Çarşısı sırasıyla bu rotada gezilmesi gereken yerler. Bir de On Gözlü Köprü, Gazi, Erdebil, Ağuludere Köşkleri ve Hevsel Bahçeleri gibi sur dışındakiler var. “Buralara kadar geldik yok mu yakınlarda görülecek başka yerler?” diyenlerdenseniz, Malabadi Köprüsü Silvan’da sizi bekliyor. Ya da Eğil’de Asur Kalesi ve Kaya Mezarları, Ergani’de Çayönü Höyüğü…
Dediğim gibi 33 medeniyetin izleri Diyarbakır’ın her köşesinde meraklı gözlerin hasretini çekiyor…
Zerzevan Kalesi
Ama mutlaka görülmesi gereken bir yer var ki, o da Roma’nın sınır garnizonu, Zerzevan Kalesi. Kazı başkanlığını Yrd. Doç. Dr. Aytaç Coşkun’un yaptığı, 60 dönüme yayılan bu inanılmaz güzellikteki antik yerleşimde, geçtiğimiz günlerde bir de bin 700 yıllık bir Mithras Tapınağı bulundu. Bu ülkemizdeki dördüncü, Roma’nın doğu sınırındaki tek Mithras Tapınağı.
Nerede kalalım?
İki yıldızdan beş yıldıza kadar seçenekler mevcut. Hilton Garden Inn, Liluz, SV ve Novotel ilk aklıma gelenler. Otantik bir yer arayanlar Büyük Kervansaray Otel’e bakabilir. Oda fiyatları seçeceğiniz otele göre 160 TL’den başlıyor.
Ne yiyelim?
Diyarbakır, kahvaltılarıyla ünlü. Çeşitli peynirler, zeytinler ve reçellerin yanında, murtuğası, mahlepli çöreği, kavurmalı yumurtası, yoğurt ve meyvesiyle sabahları tam bir ziyafet.
“Nerede peki?” diyorsanız, adres belli: Hasan Paşa Hanı. Tavacı Recep Usta atlanmaması gereken bir diğer yer. Bir de tatlılar var ki, kelimeler anlatmaya yetmez. Adres: Hacı Levent.
Ve bir türkü...
Çocuk hasreti çeken Süryani bir aile, Müslüman bir ailenin tavsiyesiyle Kırklar Dağı’nın arkasındaki Kırklar ziyaretine giderler ve Suzi adını verdikleri bir kızları olur. Her doğum gününde Kırklar’ı ziyaret eder, kurban keserler. Kız büyür, güzeller güzeli bir genç kız olur, gönlünü de Adil adında yakışıklı bir Müslüman delikanlıya kaptırır. Ama söyleyemezler kimselere. Aile bir doğum gününde adak için hizmetçilerini gönderirler Suzan’la Kırklar Dağı’na. Adil de gizlice gelir. Hizmetçiler adakla uğraşırken, iki genç bir tenhada birlikte olurlar. Olurlar da Ziyaret affetmez bunu ve çarpar ikisini de.
Suzi, On Gözlü Köprü’den Dicle’ye düşer, Adil ise yitirir aklını ve Suzan’a kavuşmak için o da kendini de bırakır Dicle’ye…
Suzan’ın ardından yaktığı türkü ise bugünlere kadar gelir.
“Kırklar Dağı’nın yüzü
Karanlık sardı düzü
Kör olasan Suzan Suzi
Ziyaret çarptı bizi
Köprü altı kapkara
Anne gel beni ara
Saçlarım kumlara batmış
Tarak getir de tara
Köprünün orta gözü
Sular apardı düzü
Ben öleydim Suzan Suzi
Dicle ayırdı bizi”