Bugün bayram! Ancak ne yazıktır ki, artık bayram dendiğinde aklımıza insanların helalleştiği, huzura erdiği, aile bireyleriyle hasret giderdiği, bayramlıklar, eğlenceler ve sofralar gelmez oldu. Artık ‘Kaç gün tatil olacak?’ ve ‘Nereye gidelim?’ soruları var kafalarda...
Kaşgarlı Mahmud’un ‘Divan-ı Lügati’t Türk’üne göre, Farsça ‘bezrem’ ya da ‘bezram’ kelimesinden gelir ‘bayram’. Küskünlerin barıştığı, mutlulukların ve kederlerin paylaşıldığı, toplum hayatını canlandıran, örf ve âdetleri, dini ve milli duyguları, eş, dost, akraba ziyaretleriyle, aile ve komşuluk bağlarını kuvvetlendiren, kabir ziyaretleriyle kaybedilenlerin hatırlandığı günlerdir. Tatil diyerek, anlamını ve önemini küçümsemek, bayramlaşmamak ve aileye zaman ayırmak yerine, tatile gitmekse, bizi biz yapan değerlerden uzaklaşmaktır.
Eski gelenekler
Bir inanç uğruna ya da tanrılara hoş görünmek, işledikleri günahların affı ve isteklerine ulaşmak için canlıların kurban edilmesinin geçmişi, binlerce yıl öncesine gidiyor. Günümüzden
6 bin yıl önce Sümerlerin kurban törenlerinde, hayvanların insanlar için yaratıldığı, “Koyun insanlığın vekilidir; insan yaşamı için bir koyun vermelidir” sözleriyle vurgulanır. 2 bin yıl önceyse Hititler’de de bayramlar çok önemliydi. Kurban olaraksa, kusursuz ve iyi durumda olmaları şartıyla genellikle öküz, koyun veya keçiler, boğazları kesilerek, ritüel yerine getirilirdi.
İslam’da kurban
Dini olarak kurban, Tanrı’ya yaklaşmak ve onun rızasına ermek için ibadet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı, usulüne uygun olarak kesmeyi ifade eder. Bunlar sağlıklı, organları tam ve besili olmak kaydıyla, beş yaşını doldurmuş deve, iki yaşını doldurmuş sığır ve manda veya bir yaşını doldurmuş koyun ve keçi olabilir. Hz. Peygamber’in açık emrine göreyse kesim, hayvanın acı çekmesini en aza indirecek şekilde yapılmalıdır.
Geleneksel fıkha göre kurban kesmek farz değil, sünnettir ve bir kişinin bunu yerine getirebilmesi için akıllı, buluğ çağına ermiş, dinen zengin; yani temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 80.18 gr. altın veya bunun değerinde para ya da eşyaya sahip olması gerekir.
Kurban esasında sadece bir ibadet değil, infak denen ve Kur’an’da altı sık sık çizilen paylaşmanın çok geniş çerçevesi içinde yer alan bir yardımlaşma şekli, yoksulun ve yoksunun, imkan sahiplerinin varlıklarından pay aldığı bayramdır.
Ne yazık ki bugün, bunlara tamamıyla uyulduğunu söylemek mümkün değil!
Eyyam-ı nahr
Hz. Muhammed, hicreti takiben Medineliler’in Pers kökenli Nevruz ve Mihrican bayramlarını kutladığını görür ve “Tanrı sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, Eid al-Fitr ve Eid al-Adha ile değiştirmiştir” der. Böylece her iki bayram da hicretin ikinci yılından itibaren kutlanmaya başlanır.
Eyyam-ı nahr denilen kurban zamanı, Zilhicce ayının 10, 11 ve 12’nci günleri olup, usulüne uygun kesilen hayvanlara ‘udhiyye’, Hac’da kesilenlere ‘hedy’, kesmeye ise ‘tadhiye’ denir. Kurban Bayramı, yani Eid al-Adha aynı zamanda Müslümanlar’ın her yıl Mekke’de hac görevlerini yerine getirdikleri zamandır. Hicri takvimin kullandığımız takvimden kısa olması nedeniyle, Kurban Bayramı her sene 11-12 gün önce kutlanır ve yaklaşık her 33 senede bir aynı tarihe denk gelir.
Mübareğin hikayesi
Çocuğu olmayan Sare çok üzülmektedir ve Hz. İbrahim’in, Hacer isimli bir kadınla evlenmesine izin verir.
Hz. İbrahim’in Hacer’den İsmail adında bir oğlu olur. Ama Sare bunu çok kıskanır. İbrahim sürekli dua eder ve başka bir oğlu olması durumunda, İsmail’i kurban edeceğine söz verir. Yıllar sonra Sare hamile kalır ve İshak adını verdikleri bir oğulları dünyaya gelir. Tanrı bir gece rüyasında İbrahim’e adağını hatırlatır.
Hz. İbrahim ertesi gün tam oğlunu kurban edeceği anda, Tanrı meleğiyle kurbanlık bir koç gönderir ve imtihanı kazandıklarını söyler.
Günümüze kadar gelen kurban kesme geleneğinin kökeninde, bu olay olduğu kabul edilir. Ancak semavi dinlere göre, anlatım ufak değişikliklere uğrar. Örneğin Museviler’e göre kurban edilmek istenen İshak’ken, Müslümanlar’a göre İsmail’dir.