İstanbul’a gelirken ay sonuna kadar programımı hazırlamıştım esasında. Evdeki hesap çarşıya uymadı ve kendimi planladığım Kuşadası yerine, Almanya’dan gelen üç misafirimle beraber Anadolu yollarını arşınlarken buldum. Bunun yaza veda etmenin en güzel yolu olduğunu fark edince, iki haftalık programı paylaşmak istedim Seyyah-ı Alem’de. Marmara, Ege, Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerinin en önemli tarihi yerlerini içeren gezinin ilk yarısı bu hafta, kalanı da haftaya yine bu satırlarda olacak.
1. gün/İstanbul-Çanakkale
Ursula, Carsten ve Sonja ile sabah 7.30’da Çanakkale’ye doğru düştük yola. Lapseki’den sonrası konumuz artık mitolojiydi. Thetis ve Peleus’un düğünü, davet edilmeyen nifak tanrıçası Eris, en güzele verilecek altın elmaya talip üç tanrıça Hera, Athena ve Afrodit, Truva kralı Priamaos’un oğulları Hektor ve Paris, Paris’in kaçırdığı Yunan kralı Menelaos’un karısı güzeller güzeli Spartalı Helen, onu geri almaya gelen Menelaos ve kardeşi Miken Kralı Agamemnon, Akhilleus derken yeni Truva Müzesi’ne gelmiştik bile. Sonrasında gerçek bir Truva’lı Mustafa Akın’ın yerinde kısa bir mola verdik. Mustafa’nın mekanında, ilk kez rehber olarak geldiğimde benden aldığı fotoğrafın duvarda hala durduğunu görmek ise hoş bir sürpriz oldu.
Bergama’ya yolculuğumuz yaklaşık dört saat sürdü. Sonrasında ise Trajan Tapınağı, dünyaca ünlü kütüphanesi, sıra dışı tiyatrosu ve diğer öğeleri ile antik kenti gezmek için de yaklaşık iki saat harcamışız. Yol üzerinde Kızıl Avlu’da kısaca durup, sonrasında da antik çağda Anadolu’nun en önemli tedavi merkezi olan Asklepion’u gezdik. Akşamüstü ise İzmir Kemeraltı’ndaki Kızlar Hanı’ndaydık. Günün son durağı ise Kuşadası İstanköy Hotel oldu.
3. gün/Kuşadası
Sabah programımızda, Efes Müzesi ve Efes Antik Kenti vardı. Muhteşem Roma villalarını ya da bilinen adı ile Yamaçevleri’ni de gezmeyi unutmadık. Öğleden sonra ise programımızda Şirince ve antik dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı vardı.
4. gün/Kuşadası-Bodrum
Pazartesi sabahı antik dünyanın Delphi’den sonraki en önemli ikinci kehanet merkezi olan Didyma ve muhteşem Apollon Tapınağı için bir kez daha düştük yollara. Apollon Tapınağı’nı gezdikten sonra da antik çağın yedi harikasından bir diğerine, ünü kendinden büyük Sualtı Arkeoloji Müzesi’ne ev sahipliği yapan “Halikarnasos yani Bodrum bizi bekler” deyip, veda ettik Didim’e.
5. gün/Bodrum-Pamukkale
Öğle saatlerinde büyüleyici Hierapolis antik kenti ile dünyaca ünlü Pamukkale’deydik. Pamukkale otellerinde doluluk oranının yüzde 25’lerde kaldığını duymak üzücüydü. Hierapolis kentini keşfi sonrası, terasları da adımladıktan sonra, günün yorgunluğunu Colossae Otel’in havuzunda atmak iyi geldi açıkçası.
6. gün/Pamukkale-Antalya
Her mevsim bir başka güzel Torosları aşıp Antalya’ya varmak üzere erkenden yollardaydık. İlk durağımız, stadyumu, tiyatrosu, agorası, sütunlu caddesi, hamamları, su yapıları ile bir Roma şehrinin tüm özelliklerini taşıyan Perge oldu. Dönüş yolunda meşhur Düden Şelalesi’ndeki fotoğraf molası sonrası, Kaleiçi’ni adımladık. Gezinin de ilk yarısı böylece tamamlanmış oldu.