Günlük hayatta sık sık karşımıza çıkan ‘tamamlayıcı veya alternatif tıp’ terimleri, etkinliği kanıtlanmış bilimsel tedavi dışındaki yöntem, uygulama ve ürünleri tanımlamak amacıyla kullanılır. Bu konuda bir kavram karmaşası olmaması için bir daha açıklamakta fayda var; tamamlayıcı tıp, standart yöntemlere ek olarak uygulanan yöntemlerdir. Alternatif tıp ise, standart tedavilerin yerine, etkinliği kanıtlanmamış tedavi ve ürünleri ifade etmektedir.
Son yıllarda Sağlık Bakanlığı, bu yöntemleri SGK geri ödeme kapsamına dahil ederek, modern tıp yöntemlerini, bitkisel tedavileri ve geleneksel tıbbı aynı kategoriye sokmuştur. Yetkililer, bu durumun, ilaç maliyetlerini düşürmek, vatandaşın kimyasal ilaca bağımlılığını azaltmak, geleneksel tıp adıyla merdiven altı işlem yapan yasa dışı odaklarla mücadele edebilmek için yasallaştırıldığını ve gelişmiş ülkelerde de yaklaşımın buna paralel olduğunu belirtiyor.
FDA’nın (U.S. Food and Drug Administration/ Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) bu açıklamaya bir cevabı var: “Tıp açısından kanıtlanmamış, herhangi bir yarar sağlamayan, sağlık riski yaratabilecek homeopatik ilaç ürünlerine-uygulamalara yönelik, önleyici ve koruyucu bir yaklaşım içinde olunacaktır.”
Bu uygulamaların devlet eliyle meşrulaşması ne kadar doğru, bu ayrı bir tartışma konusu. Ancak bakanlığın kabul ettiği ve maalesef bilimsel olarak faydası kanıtlanmamış söz konusu liste; homeopati, osteopati, apiterapi, proloterapi, fitoterapi, akupunktur, sülük, mezoterapi, hipnoz, kupa, hacamat uygulaması, refleksoloji, ozon, larva ve müzik terapi şeklinde uzuyor.
Bu yöntem ve ilaçları kullansak da, kullanmasak da aklımızın bir köşesinde bulunması için ekliyorum; özellikle tedavi sırasında aldığımız bitkisel ilaçlar, bağışıklık sistemimizi baskılayabilir. Kemoterapi ilaçlarıyla etkileşerek onların performansını artırabilir ya da azaltabilir. Bu durum, tedavinin etkisinin azalması ya da yan etkilerinin çoğalması anlamına gelmektedir. Kan değerlerini baskılanabilir, karaciğer enzimlerini yükseltebilir, ayrıca antioksidan içeren takviyelerle, uygulanacak radyoterapinin etkisi
azalabilir. Bu uygulamalar, hastalarımızı enfeksiyonlara daha açık hale getirebilir.
Tüm bu tabloya rağmen, kanser tedavisi uygulanan kişilerin moral ve motivasyonu, tedavilerden fayda görüp iyileşeceklerine olan inançları dikkat çekici oranda önemlidir. Motivasyonlarını ve inançlarını artırabilecek yöntemler, standart tedaviyi veren doktorlarla mutlaka konuşulmalıdır. Kazandıracağı yarar şüpheli bile olsa zarar vermeyeceğinden emin olunan bir yöntem, hastaya zihinsel güç vermek adına uygulanabilir. Bu yöntemlere yönelmemiz veya ürünleri kullanmamız durumunda, hayal kırıklığı yaşamamak ve tedavinizi riske atmamak için lütfen özenli olun.
Bir onkologla iş birliğinden uzak duranlardan,
Geleneksel tedavileri bırakma peşinden koşanlardan,
Etkisi kanıtsız, riskleri kanıtlı tedavileri önerenlerden,
Fiyatı yararından fazla olan tedavilerden uzak durun.
Bilimin safında olmayı seçin!
Bugüne kadar genelde doktorlara karşı sıklıkla kullanılan eleştiri mekanizmasını bu yöntemlere karşı da kullanın. Bilimin safında, ‘bilinmezliğe’ karşı olmayı seçin. Güvenilir bilim kurullarınca ispatı, deneyi, şahitliği yapılmamış bir yöntemi savunacak pervasızlığı ya da cesareti göstermemek gerekir. İnanın kanserin yok edilmesiyle ilgili yüzlerce alternatifin olması beni çok mutlu edecektir. Ama deneyimlerim, bilimsel disiplinim ve etik anlayışım; hasta hayatı üzerinden, güvenirliği olmayan bir yöntemle, sonucunu bilmediğim bir maceraya girişmeme izin vermiyor. Sağlıkla ve bugünlerde evde kalın...
Daha fazla ve detaylı bilgiyi ‘50 SORUDA KANSER’ kitabında bulabilirsiniz. www.berrinpehlivan.com